Boğaziçi Üniversite’sinde yaşanan “Kâbe’ye hakaret” rezaletini gözlerden kaçırmak için her türlü numarayı çeken hazımsızlar, yalancılar ve soysuzlar akla hayale gelmedik numaralarına devam ediyorlar.
Geçen gün bunlardan biri, “Kab bin Eşref şiir yazdığı için öldürülmedi ki” yazarak politik transferini biraz daha garantiye almaya çabalamıştı mesela çaresizce. Tarihsel bütün sabiteleri eğip bükmenin sıkıntı oluşturmadığı bu adamlar için diyecek bir şey yok. Belki yalnızca şu: İnsan izzet-i ikbal için bunca alçalmaz. Nihayetinde üç günlük ve üç kuruşluk dünyadır burası.
Bu taife arasında acayip yaygın bir “pislik yapma” durumu daha var. Gerçeği bükerken kimsenin farkına varmayacağını zannederek hepimizi aptal yerine koymaya çabalıyorlar. Boğaziçi’nde Kâbe’ye hakaret edildiği gerçeğine tepki vermeyelim diye Kâbe’yi bir politik enstrümana dönüştürmekten çekinmiyorlar ve bize “Kâbe’nin sahibi Allah” rivayetini anlatıyorlar.
Şol rivayete göre Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe, Mekke’nin önde gelenlerinin deve sürülerine el koyar. Mekke’nin ulusu, Peygamber Efendimizin dedesi Abdülmuttalib, Ebrehe ile görüşme talep eder. Ebrehe, Abdülmuttalib’in “Kâbe’yi yıkma, ona dokunma” diyeceğini zannederken Abdülmuttalib “Aldığın develerimi geri ver” deyiverir. Ebrehe duruma şaşırıp, “Kâbe’yi yıkmamam için yalvarmayacak mısın?” diye sorduğunda Abdülmuttalib o tarihi cevabı verir: “Kâbe’nin sahibi Allah’tır. O, evini korur. Ben develerimin derdindeyim.”
Bu rivayeti, Kâbe’ye hakareti sineye çekelim de develerimizin derdine düşelim diye anlatan soysuzlar zekâmıza hakaret ediyorlar. Zekâmıza hakaret ediyorlar çünkü bu son olayda Mekke’yi yakıp yıkmaya gelmiş Ebrehe’den isteyeceğimiz devenin tek bir adı vardır: “Kâbe.”
Açık söylemem gerekirse gördüğüm ve anladığım kadarıyla bende son derece liberal biri olduğu izlenimi uyandıran rektöre sahip çıkmaya pek de niyetim yoktur. İyiden iyiye bir terör örgütüne dönüşen ve eşcinsel üyelerini infaz etmesiyle meşhur PKK’nın ruh ikizi HDP ile Canan Kaftancıoğlu üzerinden bilcümle harf israfı sosyalist örgütün dümen suyuna girmiş görünen LGBT için de ortalığı bunca ayağa kaldırmanın âlemi yoktur nazarımda...
Yeri gelmişken söyleyeyim. Eşcinsellik meselesi ile LGBT meselesi arasında devasa farklar vardır. LGBT, ciddi ciddi güvenlik sorunu haline gelen bir terör örgütlenmesine dönüşüyor. Eşcinsellik ise neredeyse insanlıkla yaşıt ve biz Müslümanlar için “sapkınlık, hastalık, günah” kabul edilen bir kavram. Bu ikisini tefrik etmeden konuşamayız bu meseleyi.
Yineleyeyim. Rektör umurumda değil. LGBT pislikleri, algı oyunları, amatör tiyatrolar, organize yalanlar umurumda değil. Ben devemin yani Kâbe’min derdindeyim.
Ebrehe denen pislikten de beklentim Kâbe’ye saygı duymayı öğrenmesidir.
Siz, gerçeği dilediğince eğip bükebileceğini düşünen soysuz taife. Gerçek şudur: Kâbe’ye uzanan elin hakkı Siccîn’dir. Ve o noktada Allah’ın işine karışılmaz. Kuşla mı gönderir, kullarını mı vazifeli kılar bilinmez.
Ve son bir not: “Ya bu sanat eseri, sanat dokunulmazdır” falan diye vızıklayan bazı ezikler hakkında yazmaya cesaret edemiyorum. Yazı bir kamyon sanatsal küfür barındıracağı için “son yazım” olsun istemiyorum. Belki sadece şu: “Allah belânı versin, seni ezik...”
Kaynak / Yeni Şafak Gazetesi