Aağıda sevgili Mustafa Kutlu’nun biri daha önce çıkmış olan ve bir solukta okuduğum (İlmihal Yahut Arzuhal), diğeri de dumanı üstünde tüten yeni kitabından (Kalbin Sesi ile Toprağa Dönüş) söz edeceğim.
Mustafa Kutlu hikayeci olarak tanınır, “hikayecinin İlmihal yazmakla ne işi olur?” demeyin; baksanıza Mevlânâ Mesnevî’nin ilk beytinde “Bişnev ez ney çün hikayet mîkuned: Dinle neyden çün hikayet etmede” diyor; şu halde koca Mesnevi de hikayedir!
Kutlu hikayeciliğin çekici üslubu ile İlmihal yazınca, yeni kitabında topyekün bir paradigma değiştirmeyi teklif edince kitapları bal tadında okunuyor. Ansiklopediler paradigma için çeşitli tarifler veriyorlar. Birisi şöyle:
“Terim olarak Thomas Samuel Kuhn’un kullanmasından önce Herodot, Platon, Aristoteles’de geçer. Ancak bilinen kesin anlamına ve bilim felsefesindeki tartışmasız konumuna Kuhn ile ulaşmıştır. Terimin amacı geniş bir düşünsel çerçevedir. Kuhn’un Bilimsel Devrimlerin Yapısı kitabında 21 farklı anlamda kullanılır. Esas olarak, bir bilim çevresine belli bir süre için egemen olan model, anlamını verir”.
Kutlu, yeni kitabında mevcut paradigmanın kapitalizm modeli olduğunu, bu modelin uygulanışının insanımıza ve dünyamıza büyük zararlar verdiğini, zor da olsa bu yoldan dönmemiz gerektiğini, İslam düşünce, iman ve uygulamasında çözümün bulunduğunu, buna dönüldüğünde bütün insanlığa büyük bir hizmet verilmiş ve kurtuluş kapısı açılmış olacağını iddia ediyor ve özet olarak da “sanayi ekonomisinden” zirai ekonomiye” geçişi teklif ediyor, savunuyor.
Evet, Kutlu haklı, paradigma değişkendir, çağdaş olanı “para dikme” olmuştur. Kapitalizm modeli para dikiyor ve ondan azami meyve almaya bakıyor; hukuku ve ahlakı da bu amaca göre ayarlıyor.
Müslüman aklının freni İslam ahlakıdır, kapitalist aklın freni yoktur. Bu dev araç insanı ve tabiatı çiğnedi, ezdi, böyle giderse kendini de imha edecek.
Bu kısa girişten sonra sözü kitapların tanıtımına bırakıyorum.
Sevgili İsmail Kara, İlmihal’in arka kapak yazısında şöyle demiş:
“Aydınlığa ve vuzuha açılan bir kapı, sonsuzluğa doğru uzanan bir yol, hakikat ve merhamet deryasına doğru akan bir nehir, göğe yükselen bir miraç...
Mustafa Kutlu’nun İlmihali’nde (ki yıllar önce ilk metinler ortaya çıktığında ona birlikte Kutlu İlmihal adını vermiştik) yüksek bir hissiyatın eşlik ettiği bu hikmetli anlatım edebin ve edebiyatın, sanatın imkânlarıyla yeni bir biçime ve üsluba kavuşuyor, terütaze yeni bir ilmihal türüne kanatlanıyor.
Yazar metinlerin neredeyse tamamında aslında kendi tecrübelerini, müşahedelerini, içten duyduklarını, tazarru ve niyazlarını, ızdıraplarını, zevk ve acılarını, ümit ve korkularını, rüya ve hayallerini anlatıyor. Bir dua gibi, bir rahmet seli gibi hikâye ediyor. Merhamet, hürmet, hizmet sütunları üzerine yükselen bir ahlâk dünyası, bir insanlık meşheri kuruyor.”
Yeni kitabının önsözünde Kutlu şöyle diyor:
“Gün gelir hakikate giden yola barikatlar kurulur. Bu defa sorulan soru şudur: ‘Ne yapmalı?’
Önce niyet edeceğiz, ardından kalbin sesine uyarak sonsuzluğa yöneleceğiz. Üç hakîmin hükmünde hata aranmaz: Kalbin, kaderin, ölümün.
Aramak vazifedir. ‘Aramakla bulunmaz fakat bulanlar ancak arayanlardır’ denilmiş. İnanmak ve sevmek şart… Arayışta esas olan samimiyettir. Kendini belli eden sanattan, nümayişçi ahlâktan ve kendine güvenen ibadetten uzak durmalı. Hakikatın-hayrın-güzelliğin ardına düşüp; gayret bizden, tevfik Allah’tan demeliyiz.
Ey kalbi olanlar!
Ümit ve korku arasında bulunanlar!
Takva sahipleri için zaman yok hükmündedir. Her an her şey olabilir!
Allah bes, baki heves.”
Sevgili Kutlu “Yel değirmenleriyle savaşmıyor”. Hz. Mûsâ gibi deryayı yarıp kurtuluş yolu açmanın peşine düşüyor.
Olur mu?
Cevabı kendisi vermiş:
“Gayret bizden, tevfik Allah’tan”.