“Andolsun ki, biz insanı ruh ve bedence mükemmel yarattık, sonra da aşağıların en aşağısına indirdik; iman edenler ve sâlih amel işleyenler (iyi ve iyilik yapanlar) müstesna...”
Bu mealin metni olan ayetler Allah buyruğudur. Yine Allah buyruğuna göre O, insanı yaratıp yeryüzüne halife kılmak istediğini meleklerine bildirince onlar, “Biz seni hamd ile tesbih ederken, takdis edip dururken yeryüzünde fesat çıkaracak ve kan dökecek olan insanı oraya halife mi kılacaksın?” diyerek hayretlerini bildirmiş, bu iradenin hikmetini anlamak istemişlerdi. Yüce Yaratıcı da “Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim” dedi ve insanların kötüleri (fesatçı ve kan dökücüleri) olduğu gibi iyilerinin de olacağına ve “bahçevanın, bir gül için bin hâre (böceğe) su verebileceğine” işaret buyurdu.
“Yar içün ağyâra minnet etdügüm aybeyleme
Bâğ-bân bir gül içün min hâre hizmet-kâr olur”
(Fuzûlî)
Kötü olarak yaratmadı, kabiliyet ve imkân verdi, iyi veya kötü olmanın seçimini yaratılana bıraktı, böylece dünya, kul bakımından bir imtihan yeri oldu.
Kâinat insanlar için, insanlar da kâmil insan için yaratılmışlardır. Her insan kâmil insan ve eşref-i mahlûkat (yaratılmışların en şereflisi) değildir, fakat her insanda böyle olmak istidadı vardır. İnsan bu istidadı taşıdığı ve kâmil insan olmaya namzet olduğu için değerlidir; ancak bu kuvve halindeki değerini zayi eder,
fiil halinde nefsin ve şeytanın peşine düşerse, imansızlık ve isyan yolunu seçerse kendini de zayi etmiş olur ve aşağıların aşağısına yuvarlanır.
Bu bilgilerde ve hükümde İslâm filozofları, mutasavvıfları, kelâmcıları ve fıkıhçıları arasında görüş birliği vardır. Eğer bir kimseden farklı bir ses çıkar, söz nakledilirse o kişi -İslâmî değerlere göre- ya sapmıştır yahut da sarhoştur; bu sarhoşluk ister içkiden olsun, ister ilâhî aşktan olsun -zahiri itibariyle- muteber olmaması bakımından sonuç değişmez.
Durum böyle iken “Yaratandan dolayı nasıl olursa olsun yaratılanı hoş görmek”; imanı, ahlâkı, ameli, eseri ne olursa olsun bütün insanları bir bilmek, bir görmek, eşit saygı, sevgi ve değere layık telâkki etmek İslâm’a göre batıldır, yanlıştır, Yüce Yaratıcının buyruğuna ve hükmüne aykırıdır.
Sayısız ayet ve hadisi, “söyleyenin haline ve maksadına göre birçok mânâsı olabilen sözlere benzeterek” yorumlamak, eğip bükmek, yanlış hükümler çıkarmak yerine -yapılması gereken- kim olursa olsun kulun söylediğini, Allah’ın buyurduğunun ışığı altında değerlendirmek, bu sözleri o buyruğun çerçevesine sokarak anlamaktır.
Her insan -fiil halinde- iyi değildir, sevgi ve saygıya layık değildir. İnsanın iyisi ve kötüsü vardır, kötüler irşad ve ıslâha muhtaçtır. Bunu beden, ruh, zihin, ahlâk eğitimcileri, mimarları yapacaklar.
Evet, biz insanı severiz, ama kabiliyetini zayi ederek kötü olana iyi demeyiz, kötü olanı bu haliyle sevmeyiz, onu Yaratan’ı severiz ve Yaratan’ın verdiği iyi, kâmil, güzel insan olma kabiliyetini severiz.
İnsanı “Yaratandan ötürü sevmeyi” böyle bilir, böyle anlarız.
https://www.yenisafak.com/yazarlar/hayrettin-karaman/kotu-nicin-yaratildi-4575717