Ömer Faruk Harman bir yıldız idi, kaydı, bir güzel insan idi kaybettik, onca birikimi ile tevazu örneği idi, sessiz ve derinden hayırlı hizmetlerde bulunmuş, eserlere imza atmış idi, artık ondan mahrum olduk. Rabbim “Dünya hayatın buraya kadar” demiş, bizim, “Biz hepimiz sana aidiz, Mevlâmız, sahibimiz sensin, yok iken sen yarattın, bana gelin buyurduğunda elbette sana döneceğiz” demekten başka kulca yapacağımız bir şey yoktur.
1963-’65 yıllarında İstanbul İmam Hatip Okulu’nda meslek dersleri öğretmeni olarak görev yapmıştım. Aynı hizmet yolunu benimseyen arkadaşlarımızla on beşer öğrenci seçmiştik, onları on beş günde bir evlerimizde topluyor, özel olarak verdiğimiz ödevlerini kontrol ediyor, yeni ödevler veriyor, çay içip sohbet ederek toplantıyı bitiriyorduk. Verdiğimiz ödevler Arapça ve bir yabancı dil öğretimi, bir kitap okuma ve okul derslerindeki durum kontrolü, ülkemizde ve dünyada olup bitenleri değerlendirme… idi. İşte bu öğrenciler arasında merhum derken içim yanan Ömer Faruk Harman da vardı.
Biz İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’ne asistan olarak geçtikten sonra da bugüne kadar onunla dostluk, sevgi-saygı, istişare, yardımlaşma… ilişkimiz hep devam etti.
Bilecik Söğüt’te doğmuştu (1950). O, bir okul ile yetinecek ve resmi imkânsızlıklara boyun eğecek bir karakter değildi. İstanbul İmam-Hatip Okulu’ndan (1968) ve Pertevniyal Lisesi’nden (1969), sonra İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nden (1972) ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nden (1973) mezun oldu. “Dinler Tarihi Açısından Şehristânî ve el-Milel ve’n-Nihal” adlı takdim teziyle İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’ne öğretim üyesi oldu (1977). Enstitünün 1982 yılında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne dönüşmesinden sonra aynı adlı teziyle doktor unvanını aldı (1983). Aynı fakültede 1988 yılında doçent, 1994’te de profesör oldu. 2005-2009 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığı Paris Din Hizmetleri Müşavirliği görevinde bulundu. Emekli olduktan sonra çeşitli hizmetlerine devam etti. Hayatının sonuna kadar da İbn Haldun Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi’nde dinler tarihi öğretim üyesi idi.
Kuruluş aşamasından (1981-1982) itibaren TDV İslâm Ansiklopedisi’nde madde yazarı olarak ve çeşitli kademelerde yönetime katılarak hizmet verdi. Her biri ayrı değerde ilim ve emek mahsulü 92 madde veya madde bölümü telif etti, çok sayıda maddenin ilmî redaksiyonunu yaptı. Bu hizmetleri sebebiyle Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Yüzyılın İslam Kültür Hizmeti Onur ve Hizmet Ödülleri” kapsamında hizmet ödülüne lâyık görüldü (2014).
İlmî ve akademik çalışmaları dinler tarihi alanında, özellikle de Yahudilik ve Kitâb-ı Mukaddes üzerinde yoğunlaşmakla birlikte İslâm ilimlerinin farklı alanlarında çok sayıda telif ve tercüme eser, kitap bölümü ve makale kaleme aldı.
Prostat kanserine yakalanmıştı, aynı derde musâb olduğumuzdan sıkça konuşuyor, tedavi ve tedbirleri müzakere ediyorduk. Çok metin idi, kendisine düşenin tedbir olduğu, şifanın ve ecelin Allah’a ait bulunduğu bilinci içinde sakin ve huzurlu idi.
Bir süre önce, Osmanlı’nın kuruluş aşamasında fethettiği ve yurt edindiği yerleri bir dolaşalım, Osmanlı ailesine, ulema ve meşayihine Fatihalar okuyup dua edelim diye ailece bir gezi yapmıştık, Söğüt’e yönelince kendisini telefondan aradım, doğduğu yerin ovasından dağından geçerken uzunca bir sohbet ettik, her ikimizde çok mutlu olduk, neş’e ile hüznün harmanlandığı bir atmosferde nefeslendik.
Dün telefondan vefat haberini okuyunca nasıl bir duygu fırtınasına kapılmış olduğumu tahmin etmek güç olmasa gerektir.
O güzel ahlakı, tavizsiz kulluğu, yaptığı hizmetler, verdiği eserler ve hepsinin üstünde Allah’ın lütuf ve keremi ile cennet ve cemale nail olacaktır inşallah. Yakından tanıyıp sevdiğim ailesine de başsağlığı ve kulca sabırlar diliyorum.
Yahya Kutluoğlu
- Dostum merhum Bekir Topaloğlu’nun dayısı olan Yahya ağabeyimiz, babası Topal Hoca’dan başlayarak hem okul dışında hem okulda okumuştu. “Birikimi ve yaşlılık ile hastalık yüzünden bitkin hale gelinceye kadar hareketi ile İmam Hatip Okullarında iyi insan, İslam insanı yetiştirerek güzel dinimize hizmet etmelerini sağlamayı” kendine dava edinmiş, kendini bu davaya adamıştı. Onu da kaybettik, biz onu kaybettik ama duamız odur ki, Yahya Bey korktuğundan emin, umduğuna nail olmuştur. Onun vefatını duyan binlerce temiz ağızdan dualar, selim kalpten güzel duygular coşacak ve Allah Teâlâ bunca kulunun güzel zannı ve duygularını karşılıksız bırakmayacaktır; O’nun vaadi vardır ve O vaadinden asla dönmez.
- İnsanoğlu ne gafil ölümlüyüz hepimiz
- Yok iken yaratıldık hep asla döneceğiz
- Bu bilinçle yaşamak birinci ödev iken
- Bu gaflet hesabını biz nasıl vereceğiz
- Ölüm en güzel öğüt kulak vermemiz gerek
- Fırsat varken ahrete azık dermemiz gerek
- Kefene bak cebi yok biz ne götüreceğiz
- Hakikat işte budur bakıp görmemiz gerek
Kaynak / Yeni Şafak Gazetesi