Başımıza gelen bu küçük kıyamet üzerine söylenecek çok söz ve daha önemlisi yapılacak çok iş var. Hemen sözün başında şunu ifade etmek isterim: Herkes ya konunun uzmanı olarak doğru bildiğini söylesin, ya böyle bilenlerden nakletsin yahut da susup elinden geldiğince dua ve yardım etsin!
Yapılan hırsızlık, soysuzluk, siyasi veya maddi menfaat peşinde koşmak hele de böyle felaket günlerinde asla olmamalıdır; yapanların Allah haklarından gelsin!
Cahiliye Devri’nde insanlar, “Güneş ve Ay, ancak yeryüzü halkının büyüklerinden bir büyük için tutulur” bâtıl inancını taşırlardı.
Efendimiz (s.a.v.), oğlu İbrahim’in öldüğü gün güneş tutulması üzerine şöyle demiştir:
“Ay ve Güneş Allah’ın varlığını ve kudretini gösteren alametlerdir. Bunlar hiç kimsenin ölümünden veya yaşamasından / doğmasından dolayı tutulmazlar. Ay veya Güneş tutulmasını gördüğünüz zaman, açılıncaya kadar namaz kılın, dua edin” (Buhari, Küsuf, 1, 15; Müslim, Küsuf, 5).
Allah Teâlâ bu dünyayı (ve kâinâtı), tecrübe ve bilim yoluyla keşfedebildiğimiz özellikleriyle yaratmıştır. Bunların içinde bildiğimiz tabiat olayları da vardır ve bunların sebepleri de ilâhî sünnete (âdete, yaratılmış tabiat kanunlarına) dâhildir.
Bu sebeple yağmur nasıl yağar, deprem nasıl olur, ilk insandan sonraki insanlar nasıl oluşur… bütün bunlar bilinmektedir.
Biz müminler olarak deist olmadığımız için Allah Teâlâ’nın yarattıkları ile ilgisini kesmediğine de iman ederiz. İlâhî sünnet (kanunlar) bizi ve evreni bağlar, ama Allah Teâlâ’yı bağlamaz. O da, genel olarak âdetini (tabiat kanunlarını) bozmaz, istisnâî olarak mucizeler yaratır, yine istisnâî olarak duaları, olacaklara sebep kılabilir.
Şu halde deprem gibi felaketlerin sebebi olarak orada burada yaşayan insanların yapıp ettiklerini göstermek genel olarak isabetli olmaz.
Eğer insanların inkâr, isyan ve günahları felaketlerin sebebi olsaydı yeryüzünde insan kalır mıydı; bunu bir düşünmek gerekir!
Allah Teâlâ melek insanları değil, beşeriyet gereği günah işleyip tevbe eden kullarını tercih etmektedir.
Biz müminler, “Allah’a itaat etmezsek bizi helâk eder” diye değil, Allah hamde, şükre, kendisine ibadete (kulluğa) kemâliyle layık bir tek varlık olduğu için O’na kulluk etmeliyiz. İmtihan gereği böyle musibetler başımıza geldiğinde ise ibret, sabır, tedbir ve yardımlaşma ile kulluğa devam etmeliyiz.
Bu deprem normal bir tabiat olayı mı, yoksa teknolojisi gelişmiş bir düşmanın fay hatlarını tetiklemesi sonucu mu gerçekleşti?
Bu konuda yazılar ve konuşmalar ortalıkta dolaşıyor. Bilim adamları ise, normal şartları dışında bir müdahale ile deprem yaptırmanın tespit edilebildiğini ifade ediyorlar; bir örnek:
“Günümüzde gerçekleştirilen nükleer denemelerin takibi ise Uluslararası Görüntüleme Sistemi (IMS) tarafından yapılıyor. Bu amaçla kullanılan teknolojilerden biri sismik görüntüleme yöntemi. Bu yöntemde nükleer silah denemeleri sırasında açığa çıkan enerji nedeniyle yeraltında oluşan sismik dalgalar tespit ediliyor. Bu ölçümler dünya genelinde kurulu 170 istasyonda yapılıyor.
Tespit edilen sismik dalgaların kaynağının nükleer denemeler olup olmadığını belirleyebilmek için (örneğin depremler de sismik dalgalar oluşturur) dalgaların özellikleri inceleniyor. Sismik dalgaların farklı türleri vardır. Ortaya çıkan bu dalga türlerinin güçleri ve yoğunluk oranları kaynağına bağlı olarak değişir. Bu farklılıklardan yararlanılarak sismik dalgaların kaynağı belirlenebilir.”
Şu halde, böyle bir tetikleme vaki olmuşsa bu, bilinecek ve gereği yapılacaktır.
Doğruluk Payı isimi web sitesinde ““Deprem Makinesi” HAARP ve Ona Dair İddialar Nelerdir?” başlıklı yazı da bu konudaki asılsız iddiaları çürütmektedir.
Bir başka komplo teorisi de “depremzedelere yardım bahanesiyle düşmanın içimize sokulup, yakınlarımıza savaş gemilerini getirip fısattan istifade ederek Türkiye’yi işgal etme teşebbüsleri”dir.
Eee, niçin olmadı, neyi bekliyorlar. Burası yol geçen hanı mı! Bu memleketi idare edenler uykuda mı! Bu senaryoları icat edenlerin bilgi kanalları kadar onların istihbarat kanalları yok mu?
Fazla hayal akla ziyandır.
Bizim bina inşaatımızda, ahlak bozukluğu yüzünden kusurlar olabilir, ama 99 depreminden sonra depreme dayanıklı inşaat mecburi hale getirildi, onu uygulama ve uygulatmaya çalışmalıyız.
Her şeye rağmen yıkım olur mu, olur; Japonya’da olmuyor diyenlere cevap:
Son dakika deprem haberleri: Türkiye’deki depremler ve oluşan yıkımla ilgili her fırsatta Japonya kıyaslaması yapanlara dünyaca ünlü Jeofizik Uzmanı Martin Mai, Depremci Prof. Şerif Barış, gerçekçi analiz ve verilerle çarpıcı cevaplar verdi. Japonya’daki depremlerin yerleşim yerlerinden 120 km uzakta ve okyanusta olduğunu söyleyen uzmanlar karada gerçekleşen Kobe depreminde 100 bin binanın yıkıldığını söyledi ve ekledi “Japonya’da evler yıkılmıyor” efsanesine inanmayın. Böyle bir şey yok…
Her ihtimale karşı uyanık ve tedbirli olmaya bir diyeceğimiz olmaz; daha doğrusu bunun zaruri olduğunu ifade ederiz.
Ve duamız:
Allah’ın Selam, Rahman isimleri ümmetin üzerine tecelli eylesin.
Duaların kabul edildiği bu günlerde Rabbim dualarımızı kabul buyursun.
Bu imtihan dünyası.
Amellerimizle asla elde edemeyeceğimiz ahiret nimetlerini, ebediyete göre bir hiç olan bu dünya hayatında, ömrün bütününe göre çok küçük kalan bir imtihan felaketine kulca sabrederek kazanabiliyoruz.
Rabbim dayanma gücünü de vererek bu nimeti ikmal eylesin.
Bu gibi felaketlerde ölenler şehittir. Ebediyete göre bir zerre teşkil etmeyen şu dünya ömrümüzde bir süre daha -Allah korusun günah işleyerek- yaşayıp ölmek mi, şehit olup ebediyyen mutlu olmak mı hayırlıdır!
Rabbim hakkımızda hayırlı olanı lütfeyle.
Allah’ım! Bizi altından kalkamayacağımız imtihanlardan koru, hakkımızda hayırlı kılacağın imtihanlara da dayanma gücü ver.
Allah’ım! Bizi bize bırakma!
Allah’ım! Dünyada vücudu veya kalbi yananları ahirette yakma!
Allah’ım! İnandık iman getirdik ki senin rahmetin öfkene galiptir; galip olan rahmetine sığınıyoruz; günahlarımızı bağışla, eksik kulluğumuzu lütfunla ikmal eyle ve her iki cihanda bize iyi/hayırlı olanı ihsan eyle!