HAYRETTİN KARAMAN - DEDİKODU YÜZÜNDEN GÜNAHA GİRMEYELİM - 13 Ekim 2024 Pazar

HAYRETTİN KARAMAN - DEDİKODU YÜZÜNDEN GÜNAHA GİRMEYELİM - 13 Ekim 2024 Pazar

HAYRETTİN KARAMAN - DEDİKODU YÜZÜNDEN GÜNAHA GİRMEYELİM - 13 Ekim 2024 Pazar


Bazı şahıslar ve çevreler yarım asırdır, bazı konularda 60 yıldır beni karalamak ve gözden düşürmek için durmadan usanmadan iftira ve gıybet ediyorlar; birkaçına kısa cevap vereyim (www.hayrettinkaraman.net adresli sitemde tamamına cevabım vardır):

1. Benim ‘Polemikten Diyaloğa’ isimli bir kitabım yoktur.
2. Bu isimde bir kitap vardır; içinde yirmi civarında ilim adamının yazısı benim de bir konuşmamın başkası tarafından yazıya dökülmüş metni vardır. Konuşma, yazıya dökülürken önemli atlamalar ve yanlış anlamalara yol açan eksiltmeler yapılmıştır. 
3. Malum cemaat, bu kitabı basmış ve maalesef kapağa benim ve merhum Ömer Faruk Harman’ın isimleri yazılmıştır.
4. Ben yanlış anlamaları engellemek için ‘Diyalog ve Necat Tartışmaları’ isimi bir kitap yazdım. Bu kitap basıldı ama kasten buna bakmıyorlar. 
5. Ben:
a) “Muhammed Resulullah demeyen de Müslüman olur ve cennete girer” demedim ve demem.

b) “Yahudi ve Hristiyanlar mevcut resmi itikatlarıyla cennete girerler” demedim ve demem, başka diyen de yok. O konuşmada görüşlerini aktardığım ilim adamları, “Allah’a şirksiz, ahirete şeksiz inanmadıkça ve salih amel sahibi olmadıkça Ehl-i Kitap cennete giremez” diyorlar; yani kilisenin, havranın muteber gördüğü itikada sahip olan Ehl-i Kitap, -ittifakla- cennete giremez diyoruz.

c) “Peygamberimiz insanları İslâm’a davet etmedi” demedim ve demem. Bunu dört yaşındaki çocuk bile demez. 

İşte böyle bir kaç iftirayı o kitaba dayandırıp sayfa numarası veriyorlar ama ya bağlamı es geçiyorlar ya tahrif ediyorlar… (Detaylar Diyalog ve Necat Tartışmaları isimli kitabımda.)

Meselâ ben diyorum ki:

Katoliklerin İspanya’da yaptıklarını bizim Peygamberimiz yapmamıştır, insanları tek seçenek olarak (ya Müslüman olursunuz ya da öldürülürsünüz diyerek) İslâm’a davet etmemiştir. Teslim olan, sulh yapan, hâkimiyetimiz altına giren, dinimiz ve yurdumuza göz dikmeyen, bunun için savaşmayan gayr-i müslimlere de hayat ve diğer temel insan hakları tanınmıştır…”
Adam “tek seçenek olarak” kısmını atlıyor!!!

Gerçi “İt ürür kervan yürür” atasözü var, çok şükür bizim de kervanımız yürüyor, lakin sinek vızıltısı bile rahatsız eder ve bazı saf derun insanlar da bu dedikodulara inanıyorlar.

Bir bu yüzden, bir de yeni bir video yayını sebebiyle buraya kadar olan ve aşağıdaki açıklamayı yaptım.

Bu videoda düzeltilecek çok şey var da ben birini ele alacağım.

Daha önce de merhum şehit Muhsin Yazıcıoğlu’nun şehadeti ile benim ve devlet yetkililerinin ilgisini kurmak için tertipler ve iftiralar yaptılar ve benim bir yazımı da bunun için kullandılar.

Olayın doğrusu şudur:

Malum cemaat, dershanelerinin kapatılma kararı üzerine muhalefete geçip gerekli gördükleri kadar yalan ve iftiraya da saparak iktidarı yıpratmaya yönelince ben bir yazı yazdım ve mealen şöyle dedim: “Sizin ‘kapatmadan’ hâsıl olan zararınız özel menfaatinizle (cemaat faaliyeti ile) ilgili, iktidarın bu şartlarda değişmesinin zararı ise kamuya (ümmete, İslâmî gelişmelere) aittir. İslâmî (Mecelle’de yeri alan) bir kurala göre bu durumda siz zararı sineye çekmeli, bu muhalefetten vazgeçmelisiniz. Bu kurala uyanların önemli bir örneği olarak da Muhsin Yazıcıoğlu’nu rahmetle andım.

Adamlar bundan şunu çıkardılar:

Devletin menfaati için onun yok edilmesine karar ve fetva verildi!

“Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı” kabilinden bir saçmalık.

Ben, bu kuralı uygulayan kahramandan söz ediyorum; kendisinin yok edilmesine o razı mı oldu ki, bu kuralı uygulamış olsun!

Ortada apaçık bir gerçek vardı:

28 Şubat döneminde merhum şehidimize, o gün mevcut iktidarın aleyhinde açıklamalar yapması ve tavır alması karşılığında partisine menfaat teklif edildi. O, bu teklifi ayağıyla itti, kamu yararına gördüğü iktidarın bekasını ve demokrasiyi kendi menfaatine tercih etti ve şu levhalık sözü de yine o söyledi: “Namlusunu milletine çevirmiş tanka selam durmam!”
Onu şehit eden mel’unlar cezalarını elbet çekeceklerdir.

Benim yazımın ise bu olay ile uzaktan yakından alakası yoktur; malum cemaat, konuyu saptırarak mesafe kazanmak ve fitne çıkarmak istiyor.

Dedikodunun, iftiranın, gıybetin, fitne çıkaranların, masumları suçlayanların, kendi menfaatleri için kamuya zarar verenlerin… hesaba çekileceği bir günün geleceğine imanımız var.

Muhsin Başkan’ın, karşı tarafı kudurtan duruşu hakkında şu alıntı fikir verir:

“Militarist baskı ve üstünlük Haziran 1997’de belki fiili bir darbeye dönüşecekken Refahyol Hükümeti’ni istifaya zorladı. Haziran ayı içerisinde parlamenterlerin çoğunun beklentisi fiili bir darbenin her an olabileceği yönündeydi. Çoğu milletvekili ailesini güvenli yerlere taşıdı. Çoğu milletvekili ise ortadan kayboldu!”

“Özgül ağırlıkları grupları tartacak kadar etkili olabilen Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları ise sadece Meclis’te direnmekle yetinmeyeceklerini belli edecek tavır içine girdiler. İl, ilçe, kasaba ve köy köy dolaşarak yaklaşan darbelere karşı neler yapılabileceği konusunda istişareler içerisine girdiler. Geçmişte 12 Eylül’de yaşananları yaşamak istemeyen Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları, gelecek darbeyi ‘kuzu kuzu karşılamayacaklarının’ sinyalini verdi. İşte tam o günlerde Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün çıkışında öyle bir tehdit savurdu ki insanların çoğu bunu o günlerde anlayamadı: Türkiye İran olmaz, Cezayir de olmaz. Ama Suriye olmasına da biz müsaade etmeyeceğiz.” (Güncel-BEYKOZ, 28 Şubat 2016).
Bir not daha ekleyeyim:

Videoda konuşan kişi, Yazıcıoğlu cinayetinin faili hakkında kafa karıştırırken kendilerine yönelik şaibe, şüphe ve iddiaları da unutmamalıdır.

Dedikodu yüzünden günaha girmeyelim | Hayreddin Karaman (yenisafak.com)