İlk gençlik yıllarımda bir köyde şöyle bir olay gerçekleşmiş ve dilden dile dolaşmıştı.
Kocası vefat etmiş, çocukları olan bir dul kadın ziraat faaliyetini üstlenmiş, yalnız başına, köyden biraz uzak tarlasında çalışıyor. Kadına göz koymuş bir soysuz geliyor bıçak vs. tehdidi ve erkek gücüyle kadına tecavüz ediyor. Kadın çekinmiyor, karakola oradan da mahkemeye gidiyor. Soysuza yedi buçuk yıl hapis cezacı veriyorlar. Bir iki yıl yattıktan sonra bir af çıkıyor, pislik, elini kolunu sallayarak köye geliyor, kadın köy çeşmesinde komşularıyla imece usulü yün yıkıyor, adamı görünce “yahu bu soysuza yedi buçuk yıl hapis cezası verilmedi mi” diye yakınıyor, “af çıktı, hükümet affetti” diyorlar. Hemen koşarak eve gidiyor, tabancayı alıyor ve soysuz henüz evine ulaşmadan karnına yedi kurşun yerleştiriyor ve dönüp kadınlara “Bu adam hükümete değil, bana tecavüz etti, hükümet onu nasıl affedermiş, asıl beni affetsin” diyor ve gidip karakola teslim oluyor.
Olay bu.
Gün geçmiyor ki sudan sebeplerle öldürme ve yaralama olaylarına, küçük büyük, erkek kadın demeden işlenen, vicdanlarımızı yaralayan cinsel tecavüz suçlarına ait haberlerle, üstelik görüntülerle perişan olmayalım.
Felsefe, gerekçe ne olursa olsun suç teşkil eden öldürme, yaralama ve cinsel tecavüz suçlarına verilen cezalar artırılmadıkça biz daha çok yanacağız, mağdurlar da daha ziyade kahrolacaklar.
TC. Ceza Kanunu’na şöyle bir baktım. Bu iki konuya ait suç-fiil tespiti oldukça tatmin edici, ama cezaya gelince, hayata karşı işlenmiş suçlarda ceza “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını” geçmiyor.
Cinsel taciz suçunun hem basit halinin hem de nitelikli halinin üst sınırı 10 yılı geçmediği için görevli mahkeme de, ağır ceza mahkemesi değil, asliye ceza mahkemesi oluyor.
“Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında kanun” var. Bu kanun sayesinde, zaten az olan cezalar daha da aşağıya iniyor, “sözde denetimli serbestlik” ile suçlular aramızda dolaşıyorlar.
Bir kimse “yaralarsam yaralanırım, haksız ve kasten öldürürsem beni de devlet öldürür, aç açık olmadığım halde ve hayatın zorunlu kıldığı miktarı aşarak çaldığım zaman bir daha bu suçu işlemeyecek hale getirirler” demedikçe, böyle bilmedikçe, kanun ve uygulama böyle olmadıkça adalet, yukarıda anlattığımız kadın gibilere kalır, siz buna anarşi de deseniz bu böyle olur; gücü yeten bizzat adaleti sağlamaya kalkışır ve tabii bu da ayrı ve önemli bir sosyal problem oluşturur.
Ağır ve yüz kızartıcı suçlara bile verilen ceza böyle oldukça | Hayrettin Karaman (yenisafak.com)