Kur'an-ı Kerim’in tilaveti müminler için hem büyük bir zevk hem de eşsiz bir ibadettir. Allah'ın Habibi (SAV) hem okumayı hem de dinlemeyi severdi. Mekke müşrikleri tüm düşmanlıklarına rağmen O mübarek kelamı dinlemekten kendilerini alamazlardı.
Hz. Ebubekir (RA) evinde sesli Kur'an okuyunca Mekke müşrikleri ondan özel bir ricada(!) bulundular. Onlar “istediği gibi ibadet etmesini ama Kur'an-ı Kerim’i sessiz okumasını” istediler. Zira onun ağzından dinlenilen her bir ayeti kerime Mekke müşriklerinin endişesini iyice artırıyordu. “Onları tek tek kaybedeceğiz” diye endişelerini dile getirdiler.
Kur’an; ayetleri karşısında takınmamız gereken tavrı belirlemek için şöyle buyurur: “Mü’minler; Allah anıldığı zaman kalpleri titreyen, kendilerine Rablerinin ayetleri okunduğunda imanları artan kimselerdir.” (Enfâl, 2) Bu titremenin sebebini de başka bir ayette dağlara kıyasa ifade eder. “Kur’an, biz insanlara değil de dağa indirilmiş olsaydı, onu Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdünüz.” (Haşr, 21)
Resulullah (SAV) Kur’an okurken çok duygulanır ve ağlardı. O, zaman zaman İbn Mes’ud’a (RA) Kur’an okutur ve dinlerken gözyaşlarını tutamazdı. Bir gün ondan Kur’an okumasını istedi.
“Ya Resulallah! Kur’an sana indirilmişken ben sana nasıl Kur’an okurum?” Dedi.
“Ben Kur’an-ı başkasından dinlemeyi gerçekten çok severim” buyurdular. Bunun üzerine o da Nisa Suresi’ni okudu. “Her ümmetten gerçek bir şahit, seni de bunlara hakkıyla şahit getirdiğimiz zaman hâlleri nice olur?” (Nisa, 41) ayetine gelince:
“Şimdilik yeter” buyurdular. Kendisine dönüp baktığında, iki gözünden yaşlar boşanıyordu.
“Muhakkak ki bu Kur’an hüzün ile nazil olmuştur. O’nu okuduğunuz zaman ağlayın. Şayet ağlayamıyorsanız ağlayanın hâli içinde olmaya çalışın” (İbn Mace, 1/424) hadisi şerifinde Nebiyyi muhterem bizden sadece sese bağlı bir teganni yerine kalbin hüznünü ve rikkatini de göstermeyi istiyor. Hadisi şerifin ilk bölümünü anlamak zor değil. Kur'an okurken ağlamamızı istiyor. Kur’an okurken ağlamayı becerebildik ve bunu uyguladık ne güzel... Bu ağlama işini başaramazsak, kalbimizin kıvamı buna uygun değilse ne yapacağız?
Karşımıza çok da alışık olmadığımız bir uygulama yöntemi çıkıyor. “Bunu yapanın hâli içinde olmak, sanki ağlayabilmiş gibi bir ruh hâline bürünmek” şeklinde bir uygulama tavsiyesi var. Allah Resulü (SAV) namaz kılmayanlar için kılıyormuş gibi yapmalarını, çevreye böyle bir görüntü sergilemelerini istemiyor. Hatta bunu bir münafıklık alameti olarak gösteriyor. Çünkü Müslüman yaptığı ibadeti sadece Allah için yapar, diğer kullara karşı da bir gösteriş içinde olmaz. Ancak Kur’an okuma esnasındaki bu ağlama veya o hâle bürünme eylemi de diğer insanlara bir gösteri olarak sunulacak bir davranış değildir. Asıl istenen; kalbi bu hâle hazır hale getirmek ve böylesi bir hayat ve yaşam tarzını zorla da olsa nefse kabul ettirebilmektir.
Başka hadis-i şerifte “bir hayra niyet edip de yapamayan insanların mahzun olmamaları gerektiğini, onların bu hayrı yapmış gibi sevap alacakları” bildiriyor. Bu güzel ameli işleyenlerin hâline bürünüp nefse boyun eğdirmek bizim için bir çıkış kapısı olabilir.
Geçenlerde bir sabah namazında imam efendi namazda okuduğu ayetlerin mânâsını düşündüğü için olmalı ki sesi titredi ve bir ara devam edemeyip bekledi. İmam ayetin bir noktasında okumaya devam edemeyince cemaatten birisi de ona kaldığı yeri hatırlattı. Oysaki imam unutmamıştı. Ayetlerin mânâsını onu hislendirmiş, gözleri buğulanıp sesi kısılınca cemaat düzeltme ihtiyacı hissetmişti. Asıl garip olan, hata olarak bizim hanemize yazılacak olan ağladığı için Kur'an okuyamamak değil de Kur'an okunurken ağlamak gibi soylu bir eylemi düşünce dünyamızdan çıkarmış olmamızdı. Öylesine çıkmış ki bunu başarabilenleri hatalı kabul ettik...
Yaşarmayan gözden sana sığınırız Rabbim!