Soğuk savaşın sonu, liberal demokrasilerin zaferi olarak kutlandı. Artık bu fikre meydan okuyacak hiçbir fikrin bulunmadığı ilan edilmişti. Doksanlardan günümüze "liberal demokrasi" kavramı, tartışılması teklif dahi edilemeyecek değerlerin başında geliyordu. Hatta Batılıların sevmediği liderler tarafından yönetilen ülkelere de "liberal olmayan demokrasiler" yaftası vurmak alışkanlık olmuştu.
Ancak ne olduysa Trump'ın Amerika'da seçim kazanmasıyla beraber demokrasinin öyle pek de tartışmasız olmayacağını konuşanlar çıkmaya başladı. Zira demokrasinin alametifarikası olan seçim sandığı bazen yanlış sonuçlar da verebiliyordu. O nedenle de her sandıktan çıkan meşru sayılmazdı.
Bir Türk seçmeni, bu tür sözleri iyi tanır. Sandığın meşruiyeti maalesef ülkemizde hem bürokratik vesayet hem de CHP tarafından yıllarca sorgulanmıştır. Sandıktan her çıkanın milli irade olmayacağı söylenegelmiştir. Seçmenin yeterince eğitimli olmadığı falan da iddia edilmiştir. Şimdi benzer iddiaları liberal demokrasinin kalesi olan mecralarda da görüyor olmak oldukça ilginç.
Mesela 21 Ağustos 2023 tarihli The New York Times'ta iki yazıya rast geldim. Biri Trump'ın seçimlere katılmasını hukuken engellemenin gayet meşru olduğunu savunan ve iddialarını akademik bir çalışmaya dayayan bir yazıydı. Tartışmaya gerek yok. Bizde de Sabih Kanadoğlu, Vural Savaş, Yekta Güngör Özden gibi tonlarca örneğini gördüğümüz işlerden biri. Ancak Amerika'nın bizim geride bıraktığımız vesayetçiliğe olan hevesini göstermesi bakımından ilginç. The New York Times gibi liberal demokrasinin mabetlerinden biri olma iddiasındaki bir gazetede böylesi yazılar görünce sandıktan rahatsız olmanın evrensel olabileceğini düşünmeden edemiyor insan.
Ama dahası var. Aynı gün başka bir yazı daha çıktı. Adam Grant isimli bir akademisyen tarafından yazılmış. O da sandığın güvenilir olmadığını söylemiş. Ama bir adım daha ileri gitmiş. Sandığın ayartıcı ve tehlikeli olduğunu da belirtmiş. Sanıktan galip çıkan siyasi liderlerin narsist eğilimler göstereceğini, toplumun faydasını göz ardı edeceğini ve bu nedenle de sandığın lider seçmek için iyi bir yöntem olmadığını yazmış.
Sandıktan Trump gibiler çıkabilirmiş. Dahası normal giren, deli olarak da çıkarmış. Sandık yerine ne mi önermiş? "Kura." Evet, yanlış duymadınız. "Kura çekelim" demiş. Artık ülke liderlerini kurayla belirlemeyi düşünmeliymişiz. Buyurun cenaze namazına. Şaka değil, gerçek. "Sandığı kaldıralım" diyor. Hem de New York Times'ta.
Neden? Çünkü demokrasi fikrinin dayandığı orta sınıflar, liberallerin sevmediği işler yapabiliyor. O nedenle de bu liberal arkadaşlar, liberal demokrasinin liberalini koruyup demokrasi kısmını çöpe atmaya bile hazır hale geldiler.
Siz de hazır olun. Önümüzdeki günlerde çok daha sert tartışmalara tanık olacağız. Çünkü Batı'da yaklaşık 200 yıldır devam eden bir çıkar birliği son buluyor. Artık sermaye ve orta sınıfların çıkarları farklılaşıyor. Sermaye küreselleşme isterken orta sınıflar yerellik istiyor. Kalabalık orta sınıflar, sandıktan istenmeyen isimleri çıkartabiliyor. Liberalizmi ve dayandığı sermayeyi sandığın istenmeyen etkisinden korumak için de ya bu orta sınıfların sayısını azaltmak lazım ya da sandığı bütünüyle devre dışı bırakmak gerekecek. Dikkatli gözlerle bakanlar, bu iki fikrin de çok kurnazca piyasaya sürüldüğünü şimdiden görebilir. Günümüzde şahit olduğumuz tüm tuhaflıklar bu gündemle ilişkili.