FÜTÜVVET VAKFI’NDAN AYASOFYA BEYANNAMESİ…

FÜTÜVVET VAKFI’NDAN AYASOFYA BEYANNAMESİ…

FÜTÜVVET VAKFI’NDAN AYASOFYA BEYANNAMESİ…


 

            “ALLÂHU EKBER… ALLÂHU EKBER…”

Biz Müslümanlar, câmi’lerimizi ümmet kurucu, İslâmî kimlik oluşturucu, devlet güdücü ve ilmî-kültürel-fikri faaliyetlerin merkezi olması yönüyle algılıyor ve önemsiyoruz.

              Hayatımız boyunca yolunda koşmaya çalıştığımız TEVHİD da’vâsının, Üsküdar merkezli  FÜTÜVVET -İlkeli Gençlik- VAKFI mensubları olarak, AYASOFYA’mızın aslî hüviyetine ircâ edilmesi münasebetiyle düşüncelerimizi –durumdan vazife çıkararak- kıymetli halkımızla paylaşıyoruz:

Ayasofya, Hz. Muhammed’in doğumundan 35  ve Nübüvvet’inden de 75 sene önce  miladî-535 yılında binâ edilmiş bir mâbed olarak; Hz. Îsâ aleyhiselam’ın -İslâm- şerîatinin mer’iyette, yürürlükte olduğu  bir zaman diliminde, grekçede  ‘Kutlu Bilgi’ ve hattâ ‘ilahî bilgi, vahy ’ mânâsına gelecek şekilde isimlendirildiği üzere, Tevhîd Dini’nin mâbedi olarak inşa olunmuştu.

Hz. Peygamber (S)’in Nübüvvet’inden sonra ise Hz. Îsâ şerîati, bu yeni şerîatle tekemmül ettirilmiş olduğundan;  bu ulu mâbed, Osmanlı Sultanı 2. Mehmed’in Miladî-1453 ve Hicrî-Kamerî 857 senesinde İstanbul’u fethi üzerine, Bizans - Doğu Roma İmparatorluğu’nun tarihin çöp sepetine atılmasına kadar, asırlarca aslî tesis hedefine aykırı bir çizgide kullanılmıştır.

Fatih Sultan Muhammed ise, fetihle birlikte bu mâbedi, ilk tesis yıllarındaki hâkim şerîate göre Tevhîd Mâbedi şeklindeki aslî statüsüne iade etti.

Bu durum, başka dinlerin elinden mâbedlerini almak olmayıp, aslî statüsünden saptırılmış bir ulu mâbedin, tekrar edelim ki, ilk tesis gayesine iâdesinden ibarettir.

İslam ve Müslümanlar emperyalist değillerdir. Bu manada, İslâm’ın, başka dinlerin mâbedlerine ihtiyacı yoktur ve nice muhteşem İslâm mâbedleri bunun birer canlı şahididir.

Osmanlı Devleti’nin, I. Cihân Savaşı’nda ağır bir yenilgi almasından sonra dönemin gâlib devletleri ve en başta da İngiliz emperyalizminin temsilcileri açıkça, LOZAN’da Ayasofya’nın yeniden 1453 önceki haline dönüştürülmesini söz konusu etmişlerdir. Uluslararası hukuk açısından Osmanlı’nın yerini alan Türkiye Devleti’nin ilk yöneticileri de bu talepleri, stratejileri açısından uygun bir zamanlama ile Ayasofya Câmiini 1934’de ‘müze’ye çevirerek karşılamışlar ve  Bizans dönemini araştıran muasır Avrupa tarihçilerinden niceleri, bu ‘müze’ye çevrilişi ‘Bizans’ın dönüşü’ olarak değerlendirmişlerdi.

Şimdi.. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkanı Tayyib Erdoğan’ın deyimiyle, ‘Ayasofya    konusunda 1934’de  yapılan tarihî hata düzeltilmiş’ ve bu ulu mâbed aslî tesis gayesine uygun şekilde, yeniden Tevhîd dininin mâbedi statüsüne iade olunmuştur.

Bir mâbedin böylesine tesis gayesi çarpıtılarak asırlarca puthane ve son bir asra yakın zamandır da müze statüsünde hapsedilmesinden, Allah’a ibadet etmek hassasiyetine sahip bütün dindarların bir de memnun olması gerekir.

Bu gün süngüvâri, göklere ser çeken minarelerinin yanında, kurşundan miğferinin altında buraya toplanan mü’minler ordusu, kendilerine biçilen deli gömleğinin artık yırtıldığının canlı şahidi durumundadırlar. Zira artık kabuk çatlamış ve zincirler kırılmıştır, elhamdülillâh…

Ayasofya’nın aslî statüsüne kavuşturulması dolayısiyle, Allah’ın bütün mu’min kullarına ve İslâm Milleti’ne, vakfımız tebriklerini sunuyor; ‘Tanrı’ inancına bağlı diğer inanç sahiblerine de hayırlar getirmesini temenni ediyoruz. 

Saygılarımızla, kamuoyunun takdirine arz ederiz.   24 Temmuz 2020

                            FÜTÜVVET VAKFI

                                                                                                                                            Eğitim-Tesânüd-Araştırma