FÜTÜVVET MEKTEBİ - EĞİTİMCİ BİR FETÂ’NIN ARKASINDAN / Fayik ÇETİN (Eğitimci)

FÜTÜVVET MEKTEBİ - EĞİTİMCİ BİR FETÂ’NIN ARKASINDAN / Fayik ÇETİN (Eğitimci)

FÜTÜVVET MEKTEBİ - EĞİTİMCİ BİR FETÂ’NIN ARKASINDAN / Fayik ÇETİN (Eğitimci)


                         EĞİTİMCİ BİR FETÂ’NIN ARKASINDAN...

Kıymetli okurlarım!

Yakın bir zamanda ömrünün baharında (29 yaşında) ve mesleğinin henüz üçüncü yılında vefat eden meslekdaşım, hemşehrim, fakülte ve Fütüvvet Evleri’nde beraber kaldığım ev arkadaşım Mehmet GÖĞÜS Hoca’nın öğrencilerinden gelen; sevgi, övgü ve de mesleğim gereği öğretici duygu ve düşünceler, beni bu yazıyı kaleme almaya sevk etti. Kardeşimizin ahlaki karakteri ve öğreticilik yönünü vurgulayan bu duygu ve düşünceler kadar, hocamızın öğrencilik yıllarında Fakülte eğitiminden daha ziyade içerisinde yer aldığı Hedef Platformu’nun (2020 Yılında Kurulan Fütüvvet Vakfı’nın hâlihazırdaki alt birimi), içerisinde kendisine verilen hayata ve mesleğe hazırlayıcı sorumlulukların, aşılanan bilinç ve ruhun, tecrübe ve tedrisatından istifade ettiği hocalarının katkısı, gelen geri bildirimleri doğru okumamız açısından bahse değer hususlar olduğunu vurgulamakta yarar bulunduğunu düşünerek yazıma başlamak istiyorum.

 Her çocuğun, yetişme çağında rol modellere ihtiyacı vardır. Bu rol modeller nebîler, alimler, önder şahsiyetler aile efradı, öğretmenler ve çocuğun sosyal çevresini oluşturan kişilerdir. Öğretmenler bu konumda önemli yer teşkil ederler. Öğretmen, yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül vermiş, sabırlı ve azimli, fedakarca çalışan, ruh ve bilinç aşılayan kendisine hamur misali emanet edilen bu malzemeyi fıtratına uygun şekillendirendir. Öğretmen, kendisini mesaisini dolduran bir memur değil aksine, çocukların önce kalbine sonra zihnine hitap etmesi gereken birisi olarak görendir.

Yukarıda yapılan tanımlamalara Eğitim Fakültelerinde Pedagojik Formasyon adı altında okutulan kitaplarda rastlamanız pek mümkün olmamakla birlikte; bu formasyonla yetinmiş öğretmenler de haliyle öğrencilerin gönül dünyalarında yeteri kadar iz bırakamamışlardır. İz bırakanlar; mesleki bilgisinin yanı sıra topluluk önünde kendisini ifade etme becerisini, sosyal çevresiyle iletişim kurmasını, problem çözme kabiliyetini, hitabetini, ahlak ve karakterini inşa etmiş kişilerdir. Ve bunlar ekstra çabanın ve birlikteliğin ürünü olan meziyetlerdir. Feta: Yiğit, civanmert, cömert, delikanlı, kerem sahibi ‘ilkeli genç’ demektir. Mehmet kardeşimiz de bir ‘Feta’ olmanın sorumluluk ve bilincinin avantajıyla bu meziyetleri okul ortamına girmeden elde etmiş, hayata hazırlanmış bir meslekdaşımızdı. Öğrencilerinden gelen cevablara baktığımızda, üç yıllık kısa meslek hayatında, çoğu otuz-kırk yıllık öğretmenlerin yapamadıklarını, bırakamadıkları izleri bırakmış bir eğitimci olduğu aşikardır. Vefat haberi alınınca, O’na bir yâd-i cemil olmak üzere, Şırnak ilinin Cizre ilçesine bağlı Sulak Ortaokulundaki çok sevdiği öğrencilerinden bir kısmınca çocuk dünyasının berrak safiyeti içerisinde kaleme alınan ve okul müdürü değerli Zeyyat SEVİNDİK tarafından bize ulaştırılan samimi ifadeler, bizi müthiş derecede etkiledi. Ders veren bu masum duygu ve düşüncelerden kesitler sunmamız, yukarıda yazdıklarımızı teyit edici yönüyle yararlı olacaktır:

- “Öğretmenimiz her zaman bizim önce iyi bir insan olmamızı isterdi. Öğretmenimiz çok güzel ders anlatıyor ve bizi çok etkiliyordu.” (Amine Demirci)

- “Bizleri çok olumlu etkiledi. Yaşantımıza çok güzel şeyler ekledi. Bizim yaşantımıza çok dokundu.” (Agit Çeri)

- “Keşke Allah ömrünü uzun kılsaydı ve onunla daha çok vakit geçirseydik. Dert ve sıkıntılarımı paylaşırdım ve bizi dinlerdi. Mekanı Cennet olsun.” (Meryem Beylen)

- “Kur’an-ı Kerim okumasını az biliyordum. Bana iyice öğretti. Çok teşekkür ederim, hocam.” (Jiyan Altan)

- “Öğretmenimin en sevdiğim özelliği derslerde her zaman istekli ve güler yüzlü olmasıydı. Somurtmaz, bizi eğlendirirdi. O şimdi karşımda olsaydı, bize verdiği emeğinden dolayı teşekkür ederdim. Bize ‘oğlum-kızım’ diye hitap etmesi çok güzeldi.” (Berivan Çeri)

- “Dersinin sınavında yüksek puan alınca, beni ödüllendirirdi. O bize bir abi gibiydi. O’na her zaman saygı duydum. Ve O’nu çok seviyordum.” (Cihan Kartal)

- “Mehmet Hocamı şimdi karşımda görsem, çok sevinir ve mutluluktan ağlardım. Bize karşı şefkatli ve merhametli davranırdı.” (Taybet Demiralp)

- “Samimi ve temiz kalpliydi. Sınavdan düşük not aldığımda beni öğretmenler odasına götürüp gönlümü alır, telafi etmeme yardım eder, keyfimin yerine gelmesi için benimle top oynardı.” Namaz kılmama vesile oldu. Empati kurmayı öğretti bize. Bana bir şiir yazmıştı. O şiiri asla unutamam.” (Neslihan Erboğa)

- “Bizim için öğretmenden daha öte idiniz. Eminim ki, bizi Cennetten beri görmek istiyorsunuz. Bana “Kızım Hatçe” diye hitap ederdin. Yine aynı şekilde seslenmenizi çok isterdim.” (Hatice Demiralp)

- “Benim doğum günümde bana sürpriz yapmıştı. Bir de hocamızın tüm davranışları güzeldi,  ama haksızlık yapmaması en önemlisiydi.” (Dilan Altan)

- “Bizi Cuma Namazına götürürdü. Okul bahçesinde kitap okuturdu. Ölümü, kalbimizde çok büyük yara oldu.” (Behlül Demiralp)

- “Mehmet Hocamın ölümünden ders aldığım taraf: Kimseyi bu kadar sevmeyeceksin. Çünkü sevdiğin kişinin başına kötü bir şey geldiğinde, insan bayağı üzülüyor. Allah mekanını Cennet eylesin.” (Beytullah Yıldız)

………………………………………………

Yazılanlar uzayıp gitmekle beraber, bu kadarıyla yetinmek bunların arka planında yatan bu tecrübenin serüvenine hocamız adına değinmek istiyorum. Biliyorum ki, hayatta olsaydı kendisinin bu başarısının arka planına dair anlatacakları, benim yazdıklarımla büyük oranda örtüşüyor olacaktı.

Sizler de takdir edersiniz ki hiçbir muvaffakiyet tesadüfen elde edilmiş bir sonuç değildir. Her başarının arka planında birçok etken mevcuttur. Fütüvvet evlerinde ikamet ettiğimiz, şu an ülkemizin çeşitli yerlerinde bu kutsal mesleği icra eden arkadaşlarımın deneyim ve gözlemleri ve kendime dair deneyimlerim, somut bir örnek olarak da rahmetli arkadaşımız nezdinde, bu müthiş duygu ve düşüncelerin arka planına dair yazılacak çok şey olduğunu söylemekle beraber birkaç hususa değinerek yazımı sonlandıracağım.

Kulaklarımda her daim çınlayan “Kardeşler, diploma almak kolay iştir, amacınız diploma almaksa, bir şekilde alırsınız ve memur vs. de olursunuz. Lakin bilgiyle donanmadıysanız hiçbir şey olamazsınız.” sözünü ilk defa arkadaşlarımla beraber Süleymaniye Kütüphanesinde Emir EŞ hocamla icra ettiğimiz bir ders esnasında duymuş ve yolun başında olmamız hasebiyle bu sözün eğitim hayatımızda ne denli yol gösterici olacağının farkına varmıştık. Artık eğitim serüvenimiz yurt ile fakülte arasında mekik dokumaktan sıyrılmış, bu serüvenimize bilinç ve ruhun ilk tohumu ekilmişti. Hedef Platformu bünyesinde fedakâr ağabeylerimizin katkısıyla açılan Fütüvvet evlerimizde ikamet edip her birimize “Fetâ” olmanın sorumluluk ve bilinci yüklenmişti artık. Fütüvvet ilkeleri bağlamında okumalar yapıp aylık yazılar kaleme almamız, çeşitli alanlarda yetkin hocalarımızın evlerimizi teşrif ederek rahle-i tedrisinden geçmemiz bilinç ve ruhumuzu diri tutan önemli etkenler olmuştu.

Çeşitli ‘Öğrenci panelleri’ düzenleyerek buralarda bizlere söz hakkı verilip fikir ve düşüncelerimize değer verilmesi; bir öğretmende bulunması gereken; diksiyon, hitabet, topluluk önünde kendini ifade edebilme, ikna kabiliyeti, etkili içerik hazırlama ve bunun sunumunu yapabilme, veri ile bilgiyi ayırt edebilme yeteğinin bu panellerle bize kazandırılmış olması, meyvesini meslek hayatımızda aldığımız önemli bir sonuçtu.

Fakülte arkadaşlarımız mesleki deneyim elde etmek için son sınıfta staj yapmayı beklerken, bizler bu deneyimi çok önceden, vakfımız tarafından her yıl düzenlenen mevsimlik eğitim-tanışma kamplarında, lise ve ortaokul talebeleriyle ders yaparak elde etmiştik. O yaş aralığının psikolojisi, tepkileri, öğrenme stilleri vb. gözlem ve deneyimlememiz muhatablarımızı tanımamız açısından oldukça önemliydi.

Suriyeli yetim ve şehit ailelerinin barındığı yerlere yönelik yardım kampanyaları düzenleyip, akabinde İstanbul’dan yola çıkarak Hatay/Reyhanlı’ya ve çevresine yaptığımız ziyaretler ile, sadece kendimiz için yaşamamayı, ümmet eksenli düşünüp ümmetin derdiyle dertlenmeyi öğrenmiş, şefkat ve merhamet duygularımızı pekiştirmiş oluyorduk.

İtidal üzere yaşamanın, her halimizde ifrat ve tefritten uzak vasat (model) ümmet olmanın bilinciyle hareket etmenin idrakine varmıştık.

Kur’an-ı Kerîm’deki Ashab-ı Kehf öğretisinden hareketle gerek sosyal hayatımızda, gerek evlerimizde helal ve temiz gıdalardan beslenmeyi ilke edinmiş, tüketilen gıdaların helal ve haram oluşu itibariyle insan ahlakı üzerindeki etkisinin farkına varmış ve hassasiyet sahibi olmuştuk.

Sonuç olarak, rahmetli Mehmet kardeşimizin bu muvaffakiyeti, aynı çarktan geçen diğer arkadaşlarında da bu trendin yakalanması; arka planında müthiş bir emek ve fedakarlığın, eğitim serüvenine ekilmiş ruh ve bilinç tohumunun meyvesidir. Mehmet hocayla her telefonlaşmamız ve karşılaşmamızda bana sürekli “Fetâ olmanın yolu fedâ olmaktan geçer” sözünün meslek hayatında neşvünema bulduğunun göstergesidir. Öğrencilerinden gelen bu manidâr yansımalar, bir kez daha taklitçi bir pedagojik eğitimin yetersizliğini, bu başarıların fakülte harici birliktelikler, okumalar ve deneyimlerin sonucu olduğu açıktır. Fütüvvetin ilkelerinden “cömertlik” Mehmet kardeşimizin benliğinde yer etmiş öğrencilerinin gönlünde önemli te’sirler bırakarak ebedi aleme irtihal eylemiştir. Menzili açık makamı âlî olsun.

Selam ve Dua ile…