Hz. Süleyman’la (as) ilgili Sâd Suresinde de Neml suresindeki gibi ilginç olaylar anlatılır. Daha önce de başka bir münasebetle değinmiştik, onun hayatı olağanüstülüklerle doludur. Rüzgarın emrine verilmesi, cinleri zor işlerde çalıştırması, Sebe’ kraliçesinin tahtını binlerce kilometreden göz açıp kapayıncaya kadar getirtmesi, kuş dilini bilmesi vb…
Şimdi sözünü edeceğimiz olay Kuranıkerim’de şöyle anlatılır: ‘Hani, Süleyman’ın durduğunda nizami duran, koştuğunda uçar gibi giden cins atları bir akşama doğru ona arz olunmuştu da o demek ki, ben serveti Rabbimin zikrine tercih ettim demişti. Atlar gözden kaybolunca, onları bana geri getirin dedi ve bacaklarını, boyunlarını vurmaya başladı’ (Sâd 31-33).
Bu ayeti kerimelerin işaret ettiği olayın keyfiyeti konusunda tefsirlerde pek çok hikâye anlatılır. Ama çoğunun sağlam delili yoktur. Ayeti kerimelerden anlaşılan Hz. Süleyman’ın cins atlarının olduğu ve bir akşamüzeri ona resmi geçitle tekmil verir gibi arz edilmeleridir. Atların bin tane oldukları ve Süleyman’ın (sa) onları niçin edindiği konusunda söylenenler de delilsizdir. Tevrat’ta da Süleyman’ın (sa) on iki bin atından söz edilir.
Süleyman (as) o atları seyre dalarken ihmal ettiği Allah’ın zikrinin bir ikindi namazı olduğunu söyleyen zayıf rivayetler vardır. Ancak ayette atlar sebebiyle Allah’ı anmaktan/ibadetten bir şekilde geri kaldığı açıkça anlaşılıyor. Bunun üzerine Taberanî’deki hasen derecesinde bir hadisi şerife göre, Allah’ı anmaktan kendisini alıkoyan bu cins atların boyunlarını kılıçla vurdurur. Ayette de boynunu vurma diye çevirdiğimiz kelime ‘meshetme’dir. Mesh, sıvazlama demektir. Ancak bunun bu bağlamda bir sevgi sıvazlaması olmadığı açıktır. Bu sebeple müfessirlerin kahir ekseriyeti kelimenin deyim anlamına bakarak bunun boğazlama olduğu kanaatindedirler.
Fahrettin Razî’nin (v. 606 H) peygamberlerin ısmeti konusundaki hassasiyeti bilinir. O ayetteki ‘mesh’ kelimesinin sözlük anlamına dayanarak bu boynunu vurma işini bu sebeple Hz. Süleyman’a yakıştıramaz ve ayeti kerimede ‘serveti Rabbim’in zikrine tercih etmiş oldum’ diye çevirdiğimiz kelimeleri, ‘ben bunları Rabbimi bana hatırlattıkları için seviyorum’, diye yorumlar. Ardından konu tefsirlerde tartışılmaya devam eder. Nihayet Alusî (v. 1270 H), Razî’nin bu tercihini ve dayandığı delilleri tartışır ve onun söylediklerinin isabetli olamayacağını ortaya koyar. Doğrusu, her ikisini okuyan bir ehli ilim söylediklerinde Âlusi’yi haklı bulur. Biz de ayete onun tercihine göre meal verdik. Yani Hz. Süleyman onca cins atını, kendisini Allah’ı anmaktan alıkoydukları için kurban olarak boğazlatmıştır.
Dünyanın büyük zamanı ve farklı olayları hesaba katılmazsa, şimdi bize garip gelen böyle bir olayı anlamakta zorlanırız. Oysa bu bazı hadisi şeriflerde de değinildiği gibi zikrin/namazın önemini vurgulamak ve yüzlerce, belki binlerce cins atın bile bir ikindi namazına denk olamayacağını anlatmak gibi bir mana taşıyor olabilir. Süleyman’ın (as) kendisini Allah’a ibadetten alıkoyan bu atları kurban ederek boğazlamasına karşılık Allah’ın da onlardan daha hızlı giden rüzgârı onun emrine vermiş olması da ilginçtir. Sanki siz Allah’a kullukta kusur etmeyin, O size daha iyisini verir denir gibidir. Kısaca, ayette geçen ‘mesh etme’ kelimesi sıvazlama değil, doğrudan boğazlama anlamında olmalıdır.
Resulüllah’a Miraç’ta ümmeti için, ilk haliyle elli vakit namazın farz kılınmış olması da benzer bir nükteye işaret eder. Olay en sahih şekliyle bütün hadis kitaplarında geçer. Allah’ın bu büyük zaman ve mekânını hesaba katmayanlar, O’nu insan gibi tasavvur ederek buradaki maksadı ıskalayıp meseleyi kendi seviyelerine indirger ve namazların beş vakte indirilmesini Musa’nın (as) Allah’la bir pazarlığı gibi karikatürize ederler. Oysa bunu Allah elbette bir maksada binaen böyle yapmıştır. Ta ki, insanlar Allah’ı hatırlamanın esası olan namazın, O’nu anmanın/zikrin ne kadar önemli olduğunu ve ancak günde elli vakit kılarlarsa bu hatırlamayı/zikri hakkıyla yapmış olacaklarını anlasınlar ve hiç olmazsa beş vakitte kusur etmesinler ki, O da rahmetiyle onları affetsin ve elli vakit kılmışlar gibi saysın.
Meselenin bir yönü de Allah’ın bir insanmış gibi düşünülmesi sonucu O’nun tabiatta yarattığı kanunlarla kendisinin de bağlı ve kendisinin de onlara mecbur olduğu çürük zannıyla alakalıdır. Oysa O ateşe serinlik ol der ve ateş yakmaz. Bin değil on bin atı bir namaz için feda ettirir. Çünkü O Ğaniy’dir, hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Ol der her şey olur.
Kaynak / Yeni Şafak Gazetesi