Neden yeniden diyoruz? Çünkü dinin safi Allah için olması ancak şeytanın varlığıyla olabilecek bir şeydir. Şeytanın ve onun yetiştirdiği avenesinin olmadığı yerde Allah’tan yana olma büyük bir maharet sayılmaz. Bu yüzden şeytan imparatorluklarının oluşturduğu inanç buhranları olmalıdır ki, katıksız imana ulaşmanın bir anlamı olsun. İslam tarihinde zaman zaman böyle buhranlar yaşanmıştır ve bunların sonucunda Müslümanlar hep yeniden öğrenmek yeniden düşünmek, zorunda kalmış, böylece İslam sürdürülebilirliğini korumuştur. Şimdi de işte bu büyük buhranlardan birini daha yaşıyoruz.
Tedris hayatım boyunca daha çok usulü fıkıh okuttuğum için usulsüz konuşmalar hep dikkatimi çeker. Çaresini kendim hakkıyla bulabilmiş olmasam da problemlerimizin çoğunun usul bilmemekten kaynaklandığını görürüm. Aslında dini anlamaya talip pek çok gencimiz var. Anlamak için büyük teşebbüslerde de bulunuyorlar. Ama bir noktada gelip tıkandıkları için çıkmaza giriyorlar. Sonuçta ya boşvermişliğe, ya deizmvari bir ‘Tanrı’ anlayışına, ya da ideolojik bir İslam inancına saplanıyorlar. İdeolojik İslam’la şunu kastettiğimi hep söylerim: Çeşitli sebeplerle İslam’ı bir bütün olarak göremeyip, dinin orasından burasından parçalar alınarak boşlukların kendi arzularına göre doldurulduğu bir İslam. Sonuçta da bu durum fırkacılığa götürecek ve her fırkanın din anlayışı diğerinden zorunlu olarak farklı olacaktır. Böylece birleştirmek/tevhid için gelen din de parçalanmış olacaktır. Şu anda yaşadığımız manzara budur.
Dini bütün olarak görememenin sebeplerinin başında elbette cehalet gelir. Cehalet iki türlü giderilebilir. Bir, herkesin dini kendi kaynaklarından bizzat öğrenebilme imkânı bulması. İki, dini bilen ve yaşayan örnek alimlerin ve fırkalaşmamış ‘cemaatlerin’ bulunması. Burada çoğul olarak cemaatler kelimesini sosyolojik anlamda kullanıyorum. Çünkü İslam’da cemaatler olmaz, ‘cemaat’ olur diye hep söylüyoruz. Eğer cemaat varsa o zaten örnek alınmaya yeter. Onu da fırkaların hocaları değil ümmetin alimleri oluşturur.
İkinci sebep sözünü ettiğimiz fırka İslam’ıdır. Dinini öğrenmek isteyen gençler kısa yoldan bir gruba/fırkaya katılır, onların anlattıklarını ve yaşadıklarını en doğru İslam sanır. Bunu test etme ve mukayese etme imkânı bulamaz, sonuçta İslam’ı bütün olarak kavrayamamış olur.
Üçüncü sebep bilgi kirlenmesidir. Artık durduğunuz yerde cebinizden bile tonlarca, ama karmakarışık bilgi çıkarabiliyorsunuz. Kolaylık sağlıyor gibi görünen bu hal aslında beraberinde pek çok zorluklar da getiriyor. Çünkü bunca bilgi içinden doğru ve işe yarar olanı seçebilmek, az bulunup araştırılan bilgiye ulaşmaktan daha zordur. İplikleri birbirine bulaşmış yüzlerce yumak gibi içinden çıkılamaz bir hal alır. Bunun için Resulüllah’ın ‘Allah’ım, faydasız bilgiden sana sığınırım’ duası çok anlamlıdır. Bilginin faydasız olmasının bir anlamı, onun kullanılamaması, semeresinin olmaması, amele dönüştürülememesidir. Elbette kendisinden Allah’a sığınılan bir şey, insanın tek başına karşı koyamayacağı zararlı bir şey olmalıdır. O halde bu tür bir bilgi sadece faydasız değil, aynı zamanda zararlıdır. Çünkü bu insanı kaosa sürükler, ikinci olarak da kafanıza yerleşen yanlış bilgiler hakikati anlamanıza engel teşkil eder ve artık yanlış inanmaya başlarsınız.
Bu bilgi bombardımanı benim aklıma hep ‘Yecuc-Mecuc’ olayını getirir. Kuranıkerim’de iki yerde bu şer güçlerin tahripkâr akınlarından söz edilir. Birinde: ‘Sonunda Yecuc ve Mecuc’un önleri açılıp her tepeden akın ettikleri zaman (Enbiya/96)’ diye bir ifade geçer.
Kehf Suresinde anlatıldığı gibi Yecuc ve Mecuc Zülkarneyn zamanında ortaya çıkmış, dünyanın sonuna doğru tekrar çıkacak olan bozguncu milletler diye anlaşılmıştır. Şerrin hayra, batılın hakka galip geldiği zamanlar, yani Zülkarneyn gibi her sebebe sarılıp dünyada hakkı ve adaleti gerçekleştirecek yöneticiler bulunmamasından istifade ederek onun yerine dünyaya hâkim olacak olan milletler ya da ülkeler Yecuc-Mecuc’dur. Bunlar bir bakarsınız Bizans, Sasaniler, Moğallar, bir bakarsınız Amerika, Rusya, ya da Çin olabilir. Ayette geçen ve ‘tepe’ diye çevirdiğimiz ‘hadeb’ kelimesinde sızıntı olabilecek çatlak manası da vardır. ‘Akın etme’ diye çevirdiğimiz ‘yensilûn’ kelimesinde ise kısa ve süratli adımlarla hızlı yol alma anlamı bulunur. İşte bunun için kıyamete yakın zamanlarda her bir aralıktan sızıntılar halinde hızlı bir şekilde gelecek olan bu şer güçler, Yecuc-Mecuc bana hep interneti hatırlatır.
Meramımıza geleceğiz.
Not: Yeni Şafak gazetesinden alıntıdır.