Şu iki noktaya tekrar vurgu yaparak devam edip konumuzu bitirelim:
Hiç affedilmeyecek günah şirktir. Elbette küfür/inkâr şirkten daha da büyüktür. Çünkü şirk Allah’a (cc) inandıktan sonra sıfatlarında başkasını O’na ortak bilmektir. Küfür ise Allah’ı zaten hiç tanımamaktır. Şirk, ilk cahiliyede ve günümüz cahiliyesinde olduğu gibi bazen putları ve nesneleri ilah bilmekle, bazen de Allah’ın sıfatlarını insanlarda görmek ve onları takdis etmekle olur. Daha iki gün önce abdestli namazlı bir tanıdığım bana şu soruyu sordu: “Bir kadın yatağında yatarken bile cilbabını çıkarmamalıymış ki, şeyhi onu çıplak görmesin. Çünkü şeyh müridini yatağında bile görür ve kontrol eder, bu doğru mudur?” İşte böyle bir düşünce, her şeyi her an görüp gözetmede başkasını da Allah gibi bilme anlamına gelir.
İkinci nokta şudur: Sağlam bir varlık ve dünya görüşü olmadan kâmil bir iman da olmaz. Bundan dolayıdır ki, varlığı ve birliği konusunda Allah bize hep kâinattaki, semalar, karalar ve denizlerdeki ve bedenimizdeki ayetlere bakmamızı emreder. Bu bakma sıradan bir bakma olamayacağı için Süyutî’ye göre bu alanların bilimini yapmaya da bir emirdir. Bazı bilimcilerin bilimi putlaştırdıkları için onunla şirk koştuklarına bakmadan, bilimle at başı gitmeyen bir imanın da sağlam olamayacağını bilmek gerekir.
İman akıldan çok fıtratın ve duyguların/gönlün bir kararı olduğu gibi inkâr da yine akıldan çok ön yargıların bir ürünüdür. Bununla birlikte aklıselim imanı destekler.
Eğer Allah’a iman bilimsel yollarla ispat edilebilseydi o zaman insanın seçme özgürlüğünün ve iman edenin mükâfat, inkâr edenin ceza almasının bir anlamı kalmazdı.
Allah’ın bilimle ispatı mümkün olmadığı gibi bilimle inkârı da mümkün değildir. İmanı sağlayan şey; insanın fıtratındaki yüce bir varlığa inanma duygusu, yanlış bilgi ve ön yargılarla bozulmamış vicdan, aklıselim ve vahiydir.
Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın varlığı ve birliği konusunda insanın dikkatine sunulan en önemli delil tabiatta zerreden kürreye kadar görülebilen mükemmellik ve düzen yani kozmostur. Bu delillerin her birine ayet denir. İnkâr yani küfür ise bu ayetlerin okunmamasının sonucudur. Zaten küfrün kelime anlamı örtmek demektir. İnsanın mayasında var olan kendini beğenip ululama yani kibir de inanmamanın temel sebeplerindendir.
Asıl, fıtri ve tabii olan Allah’ın bir bilinmesidir/tevhittir, inkâr ve putperestlik değildir. Bu sonradan ortaya çıkan bir bozulmalardır.
Biz Allah’ı bilimle, felsefe ile, felsefe bulaşmış kelamla ya da batıni tasavvufla hakkıyla tanıyamayız. Allah’ı, Ebu Hanife’nin dediği gibi, sadece Kur’an-ı Kerim’de O’nun bize kendini anlattığı ayetlerle, Kur’an’daki ve sahih sünnetteki esması ile bilebiliriz. Biz O’nun zatını değil ayetlerini ve nimetlerini düşünürüz. O bütün sıfatlarında en mükemmel olandır, O’nda hiçbir eksiklik ve kusur yoktur.
Allah hakkında hüsnü zan beslemek esastır. O Hakîm, Alîm, Kerîm olduğuna göre ne yapmışsa en güzelini yapmıştır. İsteklerimizi asla karşılıksız bırakmaz. Biz görevimizi yaptıktan sonra O’na güvenip tevekkül ederiz. O kendisine güveneni güvende kılar. Rahmeti gazabına galiptir. Merhameti sebebiyle nice günahları affeder. Ama ısrar eden suçluları da cezalandırır, bu da makuldür ve fıtrata uygundur. Cezalandırmayan tanrı Allah olamaz. Her şeyin yaratıcısı yaşatıcısı O’dur.
Gerçek hürriyet böyle bir Allah’a kul olmaktır. Çünkü O’na kul olmayan, sayısız ilahlara kul olmak zorundadır. İnsan sahte ilahların kulluğundan ancak Allah’a inanmakla kurtulabilir.
Allah panteizmde olduğu gibi eşyayı harekete geçiren iç enerji diye anlatılamaz. O eşyada isimleriyle tecelli etmiştir denebilir. Ama her şey haddi zatında O’dur, O eşyaya sızmıştır/hulûl etmiştir demek şirktir. Eşya ancak Allah’ın yaratmasıyla var olur ama eşyanın Allah’tan bağımsız bir hakikat olduğu da gerçektir.
Ve müminler cennette Allah’ı; mekân, zaman ve keyfiyetten uzak olarak göreceklerdir. Çünkü orası bu kayıtların olmadığı farklı bir varlık alanıdır.
Biz yaratılanların en küçüğü olan kuantların bile nasıl var olduğunu bilemiyoruz ki, yegâne büyük olan Allah’ın nasıl var olduğunu bilebilelim. Allahu-ekber, Allah en büyüktür değil, büyük Allah’tır demektir.
Bütün isyanlar, günahlar ve yoldan çıkmalar Allah’ın unutulması, yani zikredilmemesi sebebiyledir. Buna ibadetsizlik de diyebiliriz. ‘Âdem unuttu ve yoldan çıktı’. ‘Sakın Allah’ı unuttukları için Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın’. Zikrin yani O’nu hatırlamanın asgari ölçüsü beş vakit namazdır. O, ‘Beni zikir için namazı dosdoğru kılın’ buyurur.
Kaynak / Yeni Şafak Gazetesi