Namazın karakter gelişimi üzerinde somut bir etkisi olması için bireyin namazı ikame etmesi kadar, ikame edilen, yani dosdoğru kılınan bir namazı muhafaza etmesi de önemlidir. Bu bağlamda namazı ikame etmek, namazdaki şekil-anlam ilişkisini anlamak, namazın sunduğu ahlakı yaşamak ve namazı dosdoğru kılmak anlamlarını ifade eder.
Namaz kılan müminin en temel özellikleri, “namaza devam edip” (Me’âric, 70/23.) “namazlarını korumasıdır.” (Me’âric, 70/34.) Namazlarına devamdan amaç, hiçbir vakit onu terk etmemesidir. Böylece insanın namazlarını muhafaza etmesi, namaza önem vermesini ve onu en mükemmel bir biçimde yerine getirmesini kapsar.
Namaz ile dünyevi kaygılardan nasıl uzaklaşılır?
Namaz kılan bireylerin, namaza devam etmelerinin yanında “namazlarını korumaları” (Mü’minûn, 23/9; Me’âric, 70/34.) namaz ibadetinin karakter üzerinde olumlu etkisinin görülmesinde çok önemlidir. “Bu yönüyle namazı korumanın diğer önemli bir anlamı, namazları tüm dünyevi kaygılardan uzak tutma duyarlılığıdır.” (Muhammed Esed, Kur’ân Mesajı, Meal-Tefsir, çev. Cahit Koytak, Ahmet Ertürk, İşaret Yayınları, İstanbul, 1997, s. 689.)
Ahlaki güzellikleri olumlu yönde etkilemeyen bir namaz, insanın ruhunu saflaştırması; zihnini ve kalbini Allah’a odaklaması hususunda ona hiçbir fayda sağlamaz. Kur’an-ı Kerim’de “Namaz ibadetinin, insanı çirkin fiillerden ve akla, sağduyuya aykırı olan her türlü şeyden alıkoyduğu” (Ankebût, 29/45.) ifade edilmiştir.
Namazın insana karşı sorumluluk duygusu ve vicdanlılık duygusunu geliştirmesi
Birey Allah’a karşı kendisini sorumlu hissettiği zaman, vicdanının ve iradesinin özgür sesini dinleyerek Allah dışında hiçbir kimseden emir almaz ve O’ndan başka hiç kimseye boyun eğmez. İnsan bu durumu Sübhâneke duasındaki “Senden başka ilâh yoktur.” ifadesi ile onaylar.
Namaz kılan bir kişi, hesap gününün sahibinin Allah olduğunun bilincine sahip olacağı için; o hesap günü gelmeden, kendisini hesaba çekme imkânı bulabilir. Bu durumun sonucunda kendini sorgulama bilincini kazanan insan, Allah’a karşı sorumlu olduğunun bilincini de günde beş vakitli bir disiplin içerisinde öğrenir.
Namaz kılan insanların vicdanlılık anlayışına göre, duygusal, zihinsel, ruhsal dayanışmayı sağlayan sevgi ve saygı paylaşımı gibi manevi nimetleri karşılıksız yardım ve paylaşım (infak), duygusal, zihinsel, ruhsal yardıma ihtiyacı bulunan insanların, duygusal, zihinsel ve ruhsal yeterlilik kazanmış insanlar üzerindeki hakkıdır.
Nitekim böyle bir duyarlılığa sahip insanlar, kendi içlerinde karşısındaki insanın yaşadığı deneyimi tecrübe edebilir; karşılıklı duygu birliğine ulaşabilirler. İnsanlar arası duygu birliğini yakalayabilen bireyler, ahlaken olgun bir insan olma gerçeğinin derinliklerine nüfuz etmeyi başarabilirler.
Namazın zaman ve çalışma disiplinini geliştirmesi
“Başta namaz gibi belirli zamanlarda yapılan ibadetler, hayat ve disiplin programı olarak vakti ve hayatı düzenler. Bütün ibadetler, insanda içsel gelişim ve olgunlukla birlikte büyük bir disiplin sağlar ve iradeyi güçlendirir.” (Mehmet Bayraktar, İslam İbadet Fenomenolojisi, Doğuş Matbaacılık, Ankara, 1987, s. 22-23.)
İslam toplumunda hayatın ritmi ve düzeni, büyük ölçüde günlük beş vakit namaz tarafından belirlenir. “Günümüzde bile inananları namaz kılmak üzere toplamak için yapılan namaz çağrısıyla -ezanla- insan, bu durumun farkına varır.” (Murata Sachiko, William Chittick, İslâm’ın Vizyonu/İnanç ve Uygulama, İnsan Yayınları, İstanbul, 2000, s. 66.)
Namazın hayatımızı düzene koymasının bir nedeni de günün belli vakitlerinde farz olmasıdır. “Şüphesiz ki namaz, inananlar üzerine vakitli olarak farz kılınmıştır.” (Nisâ, 4/103.) ayeti de namaz ibadetinin, namaz kılan bireylerin hayatını belirli bir zaman ve çalışma disiplini içerisinde bir düzene koyduğunu kanıtlar.
Namazın sosyal ve ahlaki değerleri koruması
Kur’an-ı Kerim’de, “namaz kılan bireylerin iffetlerini korudukları gibi nikâh yoluyla meşru şekilde sahip oldukları dışında isteklerini frenledikleri” (Mü’minûn, 23/5-6.) ifade edilmiştir. Bu ayette namaz kılan kişilerin iffet, namus gibi sembolik değerlerin yanında, ahlaki olduğu düşünülen toplumun devamını sağlayan bütün değerleri korumaya karşı duyarlı oldukları anlaşılmaktadır.
Sosyal ve ahlaki değerlerin korunmasında duyarlı olanlar, kendi değerlerinin korunmasına özen gösterdikleri gibi diğer insanların; hatta aynı dini ve dünya görüşünü paylaşmadıkları insanların değerlerini de korumaya özen göstermekle sorumludurlar.
“Maddi ve manevi olgunlaşma, bu erdemler olmaksızın mümkün değildir. Çünkü toplumlar edep ve hayâ değerlerini kaybederlerse toplumsal düzen ve birliğin sağlanması mümkün değildir. İnsanları olumsuz karakter özelliklerinden alıkoymak hususunda edep ve hayânın etkisi, binlerce polisin etkisinden kuvvetlidir.” (Ahmet Hamdi Akseki, Ahlâk Dersleri, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1968, s. 169-170.)
Namazın tövbe gücünü geliştirmesi
Ruhsal dönüşüm, namazda bağışlanma dileyen ve hatalarını sorgulamayı öğrenerek hesap gününde hesaba çekilmeden önce kendi nefsini hesaba çekebilen ve kendini olumlu bir ahlaka yönlendirerek yenileyebilen bir insan için, günde beş kez mümkün olur.
İnsanın ifade edilen bu ruhsal dönüşümü, tövbe bilinci sağlar. Bu da bireyin huzura davet edilişini, dualarına cevap verilişini, hatalarını fark ediş anının sonrasında olumsuz davranışın olumlu ahlaki davranışa yönelişini, kendisi ile beraber sevdiği bütün inanan insanların Allah’ın merhameti ile bağışlanacağı düşüncesini, gelecek günlerinin geçmiş günlerinden daha iyi olacağına dair umut duygusunu ve yenilenme bilincini artırır. Namaz ibadetindeki tövbe bilincinin önemi, içerisinde umut duygusu ile yenilenme bilincini de içermesinden kaynaklanır.
Namazın sabır gücünü geliştirmesi
Namaz ibadeti; Allah’ın huzurunda bulunma bilinci ve sadece namaz ibadetinin özüne odaklanma sorumluluğu vermesi nedeniyle insandaki olumsuz duygu ve düşünceleri kontrol altına almayı ve irade gücünü harekete geçirir. Namaz; yıkıcı, fevri, acımasız, kötü özellik ve alışkanlıklara hâkim olmayı sağlar.
Bu nedenle inananların, “namaz ve sabırla Allah’tan yardım dilemeleri” (Bakara, 2/45.) emredilmektedir. Çünkü namaz ibadeti, sabır özelliğini kuvvetlendirip irade gücünü harekete geçirme yoluyla davranış, duygu ve düşünceleri kontrol etmeyi sağlar. Böylece namaz; kötü duygu, düşünce ve davranışların olumsuz etkilerinin hapsolup dışa yansımasına engel olur.
Namazın diğerkâmlık gücünü geliştirmesi
“Vay o namaz kılanların hâline ki, insanlara yapılacak en ufak bir iyiliği men ediyorlar.” (Mâ’ûn, 107/5-7.) ayeti insanlara karşı sorumlu olduğumuzu hatırlatmakla kalmayıp aynı zamanda maddi manevi her açıdan yardımlaşma, dayanışma ve paylaşım duygularını harekete geçirmektedir. Böylece namaz ibadeti ile Allah’a karşı sorumluluğunu hatırlayan insanın, hemen sonrasında insanlara iyilik etme, onlarla dayanışma, sevgi, yardımlaşma ve paylaşma içerisinde olması emredilerek onlara karşı olan sorumlulukları da hatırlatılmaktadır.
Namazdaki huşu, alçakgönüllülüğü öğretir mi?
Allah’ın verdiği nimetleri insanlarla paylaşabilmemiz için Allah’a ve insanlara karşı alçakgönüllü bir duyarlılık, yani huşu içerisinde olmamız gerekmektedir. Namazın içerisindeki rükû ve secde tecrübesi, huşu içerisinde namaz kılma mecburiyeti bizi insanlara karşı alçakgönüllü bir duyarlılık ile davranmaya motive edecektir. Cemaatle namaz kılma ruhu da kibri ortadan kaldırıp fedakârlık ve sevgi merkezli bir paylaşıma kişiyi yönlendirir.
Namazın doğruluk ve dürüstlük gücünü geliştirmesi
Namaz ibadeti, bireyin başkalarına ve kendisine duyduğu inanç duygusu ile sınırlı değildir. Aynı zamanda bireyi, sadece Allah’tan yardım dileyebileceğine, O’na güvenebileceğine, O’ndan başka inanç duyabileceği bir ilâh olmadığına, O’nun kendisini işiterek şükrüne takdir ve saygıyla karşılık verdiğine inanmaya yönlendirmektedir. Hülasa; kişi, O’nun doğruluk ve hakikatine dair bir inanç beslemektedir.
Diğer bir yönüyle, Allah’ın hakikat ve doğruluğuna inanç, kişilik yapımıza şekil veren karakter yapımızın ve yaşama karşı temel yönelimimizin doğru olana yönelmesine ve söz, değer yargılarımız ile davranışlarımızın uyumlu olmasına neden olur.
Namazın alçakgönüllülük gücünü geliştirmesi
Namazda birey, Allah’ın huzurunda durup O’nun hesap gününün sahibi olduğunu onaylarken kendisini hesaba çeker. Kendi hata ve eksiklerini sorguya çeken insan, kusurlarını görerek kusursuz olanın sadece Yüce Yaratıcısı olduğunun farkına varır. Bu anlayışla rükûa eğildiğinde, “Yüce olan Rabbimi insana ve yaratılmışlara ait bütün noksan sıfatlardan tenzih ederim.” demektedir.
Başka bir deyişle insan, “O’nun isim ve sıfatlarındaki mükemmelliğini kavrarım; kendi kusurlarımın, eksiklerimin farkına vararak O’nun eşsizliğini tasdik ederim.” demiş olur. Ve Allah huzurunda alçakgönüllü olmayı öğrenir. Secde noktasında da birey, alnını yere koyduğunda, “En Yüce olan Rabbimi insana ve yaratılmışlara ait bütün noksan sıfatlardan tenzih ederim.” demektedir. Diğer bir ifadeyle “O’nun isim ve sıfatlarındaki mükemmelliği fark ederek Allah’ın huzurunda alçakgönüllü bir boyun eğiş (huşu) içerisinde bulunmaktayım.” diyerek tevazusunu ifade eder.
Namazın şükür ve vefa gücünü geliştirmesi
Namaz esnasında insan, nimet sahibini övgü, minnet, saygı ve teşekkür ifadeleriyle “Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur.” diyerek anmaktadır. O’nun, nimetin ve hesap gününün sahibi olduğunu tasdik etmektedir. Namaz ibadeti yerine getirilirken rükû esnasında Allah’ın, kendisine şükredenleri işiterek kendisini övenleri övgü ve şükranla anacağını tasdik ederler ve bu inancın gereği “Rabbimiz minnet, övgü, şükran, sana aittir.” diyerek Allah’a minnet ve övgülerini tekrar sunarlar.
Namaz kılan bireyler, namazın başında kıyam duruşunda, Allah’ı övgü, teşekkür ve vefa duyguları içerisinde anarak O’nu insana ve yaratılmışlara ait bütün eksik sıfatlardan tenzih ederler. Ayrıca tanımda ifade edildiği üzere namaz kılan bir insan, O’nun nimetin sahibi olduğunu, O’na iman etmekle ve bunu tevhit kelimesiyle ilan etmekle, O’na şükrünü ve övgüsünü sunar. Nitekim namaz içerisinde, ‘Sen’den başka hiçbir ilâh yoktur.’ ‘Şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilâh yoktur.’ denilerek tevhit ifadeleriyle Allah’a iman yoluyla O’na olan şükrümüzü dilsel ifadelerle sunarız.