Edebiyat dünyamızın meşhur isimlerinden biri de Şair-i Âzam Abdülhak Hamid Bey’dir. Şair-i Âzam yani en büyük şair unvanını ona Süleyman Nazif verdi. Süleyman Nazif’in böyle abartılı ifadeleri çoktur.
Abdülhak Hamid, elbette ki büyük şairdir. Eşi Fatma Hanım’ın ölümünden duyduğu üzüntüyü terennüm eden “Makber” onun en önemli şiiri kabul edilmektedir. Ama unutmayalım ki, şairimizin bu şiiri Fatma Hanım ölmeden önce kaleme aldığı da söyleniyor. Bana sorarsanız, Abdülhak Hamid Bey’in altın harflerle yazılması gereken şiiri, Fatih Sultan Mehmet Han için “Merkad-i Fatih’i Ziyaret” başlığıyla yazdığı şiirdir. Bu medhiye, Osmanlıca bir levha halinde Fatih’in türbesinde asılıdır. Girişte sağdadır.
Ne yazık ki türbeyi ziyaret edenler
bu levhayı bırakın okumayı,
varlığından bile haberdar değillerdir.
Her kûşesinde dehrin nâm-ı bekâ medârın
Şâyestedir denilse âlem senin mezârın
Sensin o padişah ki bu ümmet-i necibe
Emsâr bahşişindir, ebhâr yâdigârın
Tevhid idi merâmın İslâm ile en’âmı
Birleşti o uğurda ilminle iktidârın
beyitleriyle başlayan ve:
Medhinde şâirâne ilhamlar gerektir
Tarifi yerde bitmez arşa çıkan kibârın
mısralarıyla biten bu şiir gerçekten de tam bir edebiyat şaheseridir.
Abdülhak Hamid hayatının son yıllarında maddi açıdan sıkıntılı günler yaşıyor. İkinci büyük Millet Meclisi’nin üyeleri durumdan haberdar olunca, Meclis komisyonu derhal harekete geçiyor. Kendisine vatana hizmet tertibinden maaş bağlanmasını isteyen bir rapor ve kanun teklifi hazırlayarak Meclis Genel Kurulu’na sunuyor. Bütçe komisyonunca hazırlanmış olan kanun teklifinin gerekçesinde şöyle deniyordu:
Gerek şiir, gerekse nesir türünde kaleme aldığı eserleriyle Türk Edebiyatında başlı başına bir devrim yaratmış olan Büyük Türk Şairi Abdülhak Hamid Bey’in âyân üyeliğinden açık kalması üzerine, geçim sıkıntısı çektiği işitilmektedir. Abdülhak Hamid Bey yazılarıyla yalnız Türk Edebiyatında devrim yaratmamış, belki eserlerinden alınan feyz bugünkü mutlu sosyal devrimimizin doğmasına da sebep olmuştur. Her medeni millet, yetiştirdiği dahilerle övündüğü, adlarına anıtlar diktiği ve hatta Avrupa’da bu gibi büyük insanların milliyetlerine bakılmayarak ödüllerle sevindirildiği bir zamanda, varlığı ile haklı olarak övüneceğimiz büyük bir Türk edebiyatçısının son yaşantı döneminde sıkıntı ve yokluk içinde bulunmasına kayıtsız kalamayacağımız şüphesizdir. Bugün memleketin ona borçlu olduğu teşekkürün belirtisi olmak ve yarının yetişecek Türk dâhileriyle Türk büyüklerini de, milletin değer bilirliği gösterilerek isteklendirmek üzere Abdülhak Hamid Bey’e geçim kolaylığı sağlamak genç cumhuriyetimize düşen bir görevdir, bir borçtur.
Bütçe komisyonunca bu gerekçeye dayanılıyor ve Abdülhak Hamid Bey’e vatana hizmet tertibinden maaş bağlanması isteniyordu. Bütçe komisyonunun bu isteğini benimseyen Türkiye Büyük Millet Meclisinin genel kuruluna ait görüşü de Ergani mebusu Musa Kâzım Bey açıkladı:
“Abdülhak Hamid adı, Türk Edebiyat tarihine mutlu ve unutulmaz bir ad olarak geçecektir. Bugünkü büyük devrimimizi ve ihtilali doğuran düşünceleri merhum Namık Kemal ile Abdülhak Hamid Bey ortaya atmışlardır. Namık Kemal ile birlikte yürüyen üstada gelecek kuşakların teşekkür borçları çok büyüktür. Yüce Meclisimiz, Abdülhak Hamid bey hakkında göstereceği gönül alıcı iyilik ile Türk milletinin bilim adamlarına ve dâhilere gösterdiği ilginin büyük bir teşekkür örneğini vermiş olacaktır. Haber aldığımıza göre, büyük şairimiz bugün büyük bir yoksulluk sıkıntısı içinde bulunuyor. Yıllarca Türk milletinin ruhsal şakıyan ve şakımakta olan şâirin maddi ihtiyaçlarını biz sağlayamazsak, sanırım çok utandırıcı olur. Bundan ötürü bu teklifin ivedilikle gündeme alınarak görüşülmesini
yüce kuruluşunuzdan dilerim.”
İvedilik isteği oylanıp kabul edildi. Hemen o gün görüşülmesi hakkındaki istek de kabul olundu. Bütçe komisyonunca hazırlanmış olan kanun teklifi, maddeler üzerindeki birkaç usul görüşmesinden sonra 443 sayı ile kanunlaştırılarak Türk Şairi Abdülhak Hamid’e Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisince vatana hizmet tertibinden maaş bağlandı.
Abdülhak Hamid Bey, bu sırada gerçekten büyük bir geçim sıkıntısı hatta yoksulluk içinde idi. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin eşsiz bir değerbilirlikle kendisine maaş bağlanmasına dair bir kanun çıkardığını öğrenince öylesine sevindi, duygulandı ve Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı teşekkür duyguları içine düştü ki, gerek bu duygularını ve gerekse yaşantısındaki acı yoksulluk gerçeğini belirten bir telgrafı Meclis Başkanlığı’na gönderdi. Abdülhak Hamid Bey, bu telgrafında aynen “Yüksek Meclisin onurlu üyelerinin bendenize maaş bağlamak iyiliğinde bulunmaları tam zamanında yapılmış olmakla, gönül dolusu teşekkür borcumun dualarımla birlikte saygılarımın yüce kurula duyurulması, ancak başkanlığın yardımlarına bağlıdır. Köleniz Abdülhak Hamid” diyordu.
Orhan Koloğlu, Temmuz 1972 tarihli Yeni Adam dergisinde konuyu işte böyle anlatıyor.
Abdülhak Hamid ile ilgili olduğu için bir nakilde daha bulunacağım:
“Hâmid Ölümünden Sonra – Yazan: Alişan Reşit Tanural - Tokat Kültür Direktörü” ismiyle 1938’de neşredilen kitapta şöyle deniliyor:
“Büyük harp içinde Viyana sokaklarında, açıkta ve zarurette kalan Hamid, (Şair-i Azam) başlıklı perişan ve sefalet çeken halini tasvir eden bir şiir yazıp göndermişti. Bu şiir, büyük şaire o zaman reva görülen ihmali göstermekle beraber en katı yürekleri can evinden yaralayacak kadar acıklıdır. Size okuyayım:
Şair-i Azam
Mevki Viyana
Bir darbe-i makûs ile düşmüş o yana,
Hep tersine dönmüştür onun giydiği şeyler
Hem biddefaat.
Onlarla yatıp kalkar imiş, kendisi söyler,
Vaktiyle siyah, şimdi fakat yemyeşil olmuş
Bir paltosu vardır;
Tek gözlüğü vardır, gece kandilidir o,
Ya Râp, ne hayat!
Cepler delik az çok
Lakin ne zarar var ki delikten düşecek
Metelik yok!
Ancak hasis ve süfli menfaatleri düşünebilen saray ve saltanat idaresi, bunca senelerden beri millete ve vatana hizmet eden Hâmid’e bir melce bile temin edememişti. Yaralı bir kartal gibi cemiyete küskün bir halde ve otel odalarında ömrünün son günlerini dolduran Hâmid’in nihayet Cumhuriyet idaresi elinden tuttu, ona Maçkapalas’ta en konfortable bir daire açtı ve kendisine bir maaş bağladı. Daha sonra da Büyük Millet Meclisi Âzaları arasında ona en mümtaz bir mevki ayırdı.”
Bu iki nakilden sonra ben de şöyle demek istiyorum: Abdülhak Hâmid gibi büyük bir şaire Meclisimizin maaş bağlaması elbette ki takdire ve tebrike şâyândır. Keşke aynı meclisimiz yazılarıyla ve çeşitli illerde, camilerde yaptığı konuşmalarıyla Milli Mücadeleyi destekleyen, İstiklal Marşı gibi bir edebi âbidenin şairi olan Mehmet Âkif Bey’e de böyle bir vefa ve ilgi gösterseydi.
Kaldı ki Mehmet Âkif’in vatan hizmeti, Şair-i Azam’ınkinden çok daha fazladır.
https://www.yenisafak.com/yazarlar/dursun-gurlek/vatana-hizmet-tertibinden-maasa-baglanan-sairimiz-4642055