Dursun Gürlek - Mehmet Âkif’e İstiklal Marşı’nı yazdıran âlim: Hasan Basri Çantay - 27 Ara 2020

Dursun Gürlek - Mehmet Âkif’e İstiklal Marşı’nı yazdıran âlim: Hasan Basri Çantay -  27 Ara 2020

Dursun Gürlek - Mehmet Âkif’e İstiklal Marşı’nı yazdıran âlim: Hasan Basri Çantay - 27 Ara 2020


Mehmet Âkif Ersoy’un en yakın arkadaşlarından biri de merhum Hasan Basri Çantay’dı. İkisi de Aralık ayında vefat etti. Âkif, 27 Aralık 1936’da, Çantay 3 Aralık 1964’de Rahmet-i Rahman’a kavuştu. Tevafuka bakınız ki, yine ikisi de aynı mezarlığa, Edirnekapı Kabristanı’na defnedildi. Âkif’in dostları dünyada olduğu gibi, âhiretin ilk istasyonu olan mezarlıkta da kendisini yalnız bırakmadılar. Sadece Hasan Basri Çantay değil, diğer bazı dostları da yanı başında yer aldılar. Mesela büyük hadis alimi Babanzade Ahmed Naim sol tarafında, merhum Süleyman Nazif sağında yatıyor. Sol tarafta ve az geride Muallim Cevdet ile Balıkesirli Abdülaziz Mecdi Tolun da bu manevi komşuluğu aynı kabristanda devam ettiriyorlar.

Balıkesirli Hasan Basri Çantay’la, Balıkesirli Abdülaziz Mecdi Tolun Akif’e duyulan vefanın iki canlı timsalidir. Çantay, “Âkifname” isimli eseriyle büyük şairimize duyduğu vefa borcunu ödediği gibi, Mecdi Bey de “Mehmed Âkif için” kaleme aldığı nefis bir şiirle duygularını dile getirdi. Âkif hayranlarının mutlaka okumaları gereken bu enfes manzume hem Abdülaziz Mecdi Divanı’nda hem de “Âkifname”de yer almaktadır.

Hasan Basri Çantay ile Mehmet Âkif Ersoy 1908’de İstanbul’da, Sırat-ı Müstakim mecmuasının idarehanesinde tanıştılar. Âkif bu derginin başyazarıydı, Çantay ise Balıkesir’de gazetecilik yapıyordu. Âkif hem Çantay’ı hem de onun şahsında Balıkesirlileri çok seviyordu. Nitekim Balıkesir’de başlayan milli harekete destek için bu şehre geldi ve Zağanos Mehmet Paşa Camii’nde halka hitaben ateşli konuşmalar yaptı. Böylece dostlukları Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde de devam etti. Âkif Burdur milletvekili, Çantay da Balıkesir (Karesi) mebusu olarak Meclis’e girdi. Daha önemli olanı şu ki, Mehmed Âkif – Hasan Basri Çantay birlikteliği Taceddin Dergâhı’nda da devam etti ve bu beraberlik sonucu “İstiklal Marşı” gibi bir şaheser ortaya çıktı. Eğer Çantay’ın ısrarlı teşvikleri olmasaydı, belki de Âkif bu yarışmaya hiç girmeyecek ve böyle edebi bir âbide ortaya çıkmayacaktı.

Şurasını da önemle belirtmek isterim ki, Türk edebiyatının medar-ı iftiharı Mehmed Âkif Ersoy hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olmak için Hasan Basri Çantay, Eşref Edip Fergan, Mithat Cemal Kuntay, Ömer Ferid Kam, Fatin Gökmen, Fuad Şemsi İnan, Mahir İz, Süleyman Nazif gibi “aziz dostları”nı çok iyi tanımak gerekiyor. Unutmayalım ki İstiklal Marşı şairimizin merkezi şahsiyeti kadar çevresi de büyük önem arzetmektedir.

Sözü yine merhum Hasan Basri Çantay’a getirecek olursak bu zat hem bir vefa ve sadakat örneğidir, hem de büyük bir ilim adamıdır. Safahat gibi, onun kaleme aldığı üç ciltlik “Kur’an-ı Hakim ve Meal-i Kerim” de kütüphanelerimizin temel eserlerindendir. Bu mealin halkımız tarafından büyük bir ilgi gördüğü bilinen bir gerçektir. Merhumun daha başka eserleri de var. “Âkifname”nin dışında “Zekâ Demetleri”, “Kara Günler ve İbret Levhaları”, “Hadisler – On Kere Kırk Hadis” gibi daha başka eserleri de bulunuyor. Üzülerek ifade etmek gerekir ki, merhum hakkında şimdiye kadar dört başı mamur bir biyografi kaleme alınmadı, makaleleri kitaplaştırılmadığı gibi hatıraları da tesbit edilemedi.

Merhum hocamız Prof. Orhan Okay 1997’de “Mehmed Âkif ve Hasan Basri Hoca” başlığıyla yayımladığı makalenin sonunda bize şu ilgi çekici bilgileri veriyor.

“1950’li yıllarda üyesi bulunduğum Türk Milliyetçiler Derneği, hemen her yıl, Mehmed Âkif için anma günleri tertip etmeyi, hakkında kitap çıkarmayı ihmal etmedi. Hangi sene olduğunu hatırlamıyorum, o yıllardan birinde Hasan Basri Hoca’yı da konuşturmuştuk. Geçenlerde dosyalarımı yeniden tanzim ederken uzun ve dar pelür kağıtlarıma el yazısıyla yazılmış bir konuşma metnine rastladım ve Hoca’nın yazısı olduğunu hatırladım. Âkif toplantısında yapılmış konuşmanın bizzat Hasan Basri Hoca’nın el yazısıyla yazılmış, yer yer çizilme ve düzeltmeleri de ihtiva eden kağıtlar, Latin harflerini sonradan öğrenenlere mahsus bir kaligrafi gösteriyor. Notlar arasında Âkif’le ilgili önemli bilgiler var. ‘Kadirşinas ve nurlu ihtifal heyetine’ diye başlayan yazı Mehmed Âkif’in karakteri, şairliği ve Meclisteki bazı davranışlarıyla devam ediyor. Basri Hoca, M. Âkif’in bir gün Ankara’da ağzından şöyle bir kıt’ayı kaçırdığını yazıyor:

Hikmet ne ezelde yazmamaktan

Yâ Rab, bizi de ganiyy-i şâkir

Aç karnına çok mu kulluk ettik

Olduk da bugün fakir-i sâbir

Âkif bu gafletinden o kadar utanmış ki Basri Bey defterine kaydetmek istemişse de müsaade etmemiş ama Basri Bey kıt’ayı ezberlediği için evine dönünce hemen not etmiş.

Hoca’nın hatıraları arasında başka bir yerde rastlamadığım dikkate şayan bilgiler de var. Bunlardan biri Hintli casus Mustafa Sagir’in durumundan şüphelenen M. Âkif’in onu bir arkadaşı tarafından takibe aldırması ve daha sonra devrin Dahiliye Vekili Adnan Adıvar’a ihbar ederek yakalanmasının teminidir. Diğer bir mühim hadiseyi Hoca’nın yazısından aynen naklediyorum:

‘Biz Ankara’da ilk zamanlarda rahmetli Âkif, arkadaşım Balıkesir mebusu merhum Abdülgafur ve Afyon mebusu merhum İsmail Şükrü beylerle birlikte kiraladığımız bir evde oturuyorduk. Henüz Meclis’in başlangıç günlerinde idi. Bir gün hoca kıyafetli şeytan bir adam ziyaretimize geldi. Dedi ki: Ben Mustafa Kemal Paşa tarafından elçi olarak gönderildim. Size selamları var, Meclis’te dini bir cemiyet kurmanızı rica ediyorlar. Âkif, yayından boşalmış bir ok gibi fırladı. Hoca hoca dedi. Anadolu’nun göbeğinde de bir otuz bir mart çıkarmak istiyorsunuz? Hani, böyle bir şey yapmaya kalkınız, evvela karşınızda beni bulursunuz. Defol oradan! Başı sonu kim bilir nerelere kadar uzanacak bu küçük hadise için Basri Hoca şu cümleyi ilave etmeyi gerekli görüyor: Bu meseleden tabii Paşa haberdar değildi.”

Her iki büyüğümüze de vefat yıldönümlerinde Allah’tan rahmet diliyorum.

Not: Yeni Şafak gazetesinden alıntıdır.