Kitaplara olan düşkünlüğüm gibi dergilere duyduğum ilgi de bende hayli erken bir yaşta başladı. Kütüphanemdeki dergi sayısı kitap sayısından hiç de aşağı değil. Bu dini, tarihi ve edebi dergilerin bazılarını takım yaparak ve tabii ki sağlam bir şekilde ciltleterek daha yakından koruma altına aldım. Zaten mücelled dergiler, cildli kitaplar gibi güzel bir görünüm arzediyorlar.
Bundan on, on beş yıl önce özene bezene ciltlettiğim dergilerden biri de “İslam Medeniyeti” adını taşıyor. Altı cilt halinde kütüphanemi süsleyen İslam Medeniyeti’nin ilk sayısı “Dini, İlmi, fikri aylık mecmua” adıyla 1967 yılının Ağustos ayında yayın hayatına atıldı. Bu ilk sayısında Muhammed Hamidullah, M. Zekâi Konrapa, Veli Ertan, Nureddin Topçu, Salih Tuğ, Necla Pekolcay, Halide Nusret Zorlutuna, Kaya Bilgegil gibi camiamızın önemli âlimlerinin, şairlerinin ve yazarlarının nesirleri ve şiirleri bulunuyor.
O yıllarda İstanbul’a ilk geldiğimde derginin Cağaloğlu’ndaki idare merkezine gittim ve yetkili şahıslarla görüştüm. Mahmud Özakkaş, İsmail Lütfi Çakan ve Cahit Baltacı beylerle tanıştım. Cahit Baltacı daha sonraki yıllarda hocalığımızı da yaptı. Şimdilerde bir takım hastalıklarla imtihan ediliyor. Rabbim şifasını lütfetsin. Bu isimlerin hepsinden yakınlık gördüm. Bir ara derginin dağıtımında da bulundum. Bayezid Camii’nin baş imamı Hendekli Abdurrahman Gürses Hocanın İslam Medeniyeti’ni cami cemaatine tavsiye ettiğini hatırlıyorum.
İslam Medeniyeti’nin bir özelliği de bazı nüshalarının özel sayı olarak intişar etmesiydi, Kur’an-ı Kerim Özel Sayısı, Fetih Özel Sayısı, Ramazan Özel Sayısı bu güzel özel sayılardandı. Zaten bu mukaddimeyi de Ramazan özel sayısına getirmek için yaptım.
Kasım – Aralık 1968 tarihli bu nüshasında İsmail Lütfi, Ali Ulvi Kurucu, Ali Özek, Tayyar Altıkulaç, Hakkı Şinasi Çoruh, Necla Pekolcay, Dr. Cahit Öney, Halil Can, Bekir Kütükoğlu, Mahir İz, Ömer Kirazoğlu, Yusuf Ziya Kavakçı, Sabri Akdeniz, Kemal Edip Kürkçüoğlu, Hasan Özönder gibi zevatın yazıları ve şiirleri yer alıyor.
Merhume Dr. Necla Pekolcay “İslami Türk Edebiyatında Ramazan İçin Yazılmış Mısralar” başlığını taşıyan yazısıyla bu mübarek ayı edebi açıdan ve şiirin sihirli diliyle süsleyerek anlatıyor. İbnürrahmi Ali Tayyar, “Gufran Dede” diye isimlendirdiği makalesiyle, Ramazan’ın nasıl bir meserret, sevinç ve huzur mevsimi olduğunu eskilerin o güzel üslubuyla dile getiriyor, mesela şöyle diyor: “Camilerin minareleri sanki şehirlerin nur murakıplarıdır. Ramazan’da kuşlardan evvel nağme ve terennümüyle uyanan ve sesleriyle tevhid ehlinin sâmiâsını sevindiren bir tek münadi vardır, o da minarelerdir!”
Yüksek İslam Enstitüsünde musıki hocalığı yapan Neyzen Halil Can da, canlara can katan beyitlerle bize Ramazaniyeler hakkında bilgi veriyor. Kültür dünyamızda Ramazaniyenin ne anlama geldiğini belirttikten sonra Üsküdar Mevlevihanesi’nin son postnişini Ahmed Remzi Dede Efendi hazretlerinin aşağıdaki Ramazaniyesini örnek olarak takdim ediyor:
Müjde mü’minler ihsân-ı Rahmandır gelen
Şânına ta’zim için bu mâh-ı gufrandır gelen
Andadır feyz-i hidâyet, andadır afv u kerem
Kadrini bil, mevsim-i inzâl-i Kur’andır gelen
Iyd-ı ekber her günü, kadri mübarek her gece
Ehl-i imâna ne mutlu lütfu sübhândır gelen
Zulmet ü kasvetten âzâd etmeye sâimleri
Nuru islam, nûr-u imân nur-u irfandır gelen
Hâne-i kalbi temizle, hoşça istikbal için
Nimeti mebzûl bir mihmân-ı zî-şandır gelen
El- hazer senden şikâyet etmesin yarın aman
Ruh-u mahşer sâfir-i ashab-ı isyandır gelen
Rahmet-ü gufrân hedâyâsiyle cennet bahşeyler
Derde derman, vasl-ı cânân ıtk-ı nîrândır gelen
Mâsivadan sâim ol Remzi, dilersen vasl-ı hak
Râh-ı aşkı kullara ta’lim-i Yezdan’dır gelen
Yüksek İslam Enstitüsünün eski hocalarından Sabri Akdeniz’e gelince o da, “Mübarek Ramazan Üzerine Düşünceler” başlığıyla kaleme aldığı yazısında bu oruç ayını sosyolojik açıdan inceliyor. Eski Diyanet İşleri başkanlarımızdan Tayyar Altıkulaç Bey’in hazırladığı “Gerçek Mânâsı ile Oruç” başlıklı yazının spotunda şu hadis-i şerif yer alıyor “Oruçlu olduğu halde, yalancılığa ve yalanla iş yapmaya devam eden kimse iyi bilmelidir ki, onun yeme ve içmeyi terk etmesine Allah’ın ihtiyacı yoktur.”
Şiirimsi nesriyle, şaheser şiirleriyle edebiyat dünyamızı renklendiren merhum Kemal Edip Kürkçüoğlu aşağıdaki beyitleriyle İslam Medeniyeti’nin Ramazan özel sayısını tezyin ediyor:
İndi Peygambere Kur’an bu gece
Geldi gökden yere bürhan
bu gece
Rabbimin rahmeti kaplar kevni
Tevbekârân-ı perişan- hale
Verilir müjde-i gufran bu gece
Veyl küffar-ı dalâletkâra
Şâd olur zümre-i imân bu gece
Arınıp çirk-i behimiyetten
Buldu mânâsını insan bu gece!
İslam Medeniyeti Mecmuası’nın bu özel sayısında Ramazan ayının ve orucun dışında ilgiyle okunan daha başka yazılar ve şiirler de var. Dr. Cahit Öney’in “Bekri Mustafa’nın İmamlığı” başlıklı uzun şiiri, uzun uzun okunmaya değer. Şairimiz, şiirini şu iki mısra ile bitiriyor:
Geldi geçti nice kâzip şöhret
Mert olan çıktı mı bir Bekri kadar
Bekri Mustafa’ya atfedilen bir meşhur fıkra vardır ki, onu bilen bilir, bilmeyene de biz anlatalım. Şaribülleyli vennehar olan ve fıkraları dilden dile dolaşan Bekri Mustafa nasılsa Süleymaniye Camii’nde imamlığa başlar. Bu sırada bir cenazenin defni sırasında mevtaya telkin verirken biraz eğilip tabuttakiyle güya azıcık konuşur. Bunu görüp merak eden bir zat, yanına yaklaşıp ölüye ne söyledin diye sorunca, Bekri Mustafa, bak kardeşim, sen âhiret âlemine gidiyorsun, orada sana muhakkak dünyanın ne halde olduğunu soracaklardır. Lafı fazla uzatmadan Bekri Mustafa Süleymaniye Camii’ne imam oldu dersen, onlar dünyanın hali ahvalini derhal anlarlar!
İşte Dr. Cahit Öney bu hadiseyi şiirleştirmiş.
Mahir İz hocamızın bu dergide yer alan “İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünde Açış Dersi” başlıklı yazısını okuyunca irşad ve hitabet kürsüsünün ne kadar önemli olduğunu, geleceğin hatiplerine ve vaizlerine anlattığını görüyoruz. Hocamız, bu yazısının bir yerinde şu sözleriyle hatiplere yol gösteriyor.
“Halk, günlük hayatında kendisini alakadar etmeyen konuları hikâye ve masal gibi dinler. Ve bir temel bilgi edinmeden mescidi terk eder. Hutbede ve vaazda ilmihal okutulmaz. İbadete tealluk eden din kitaplarının okunması ve okutulması tavsiye edilir. Minberde ve kürsüde ancak müminlerin birbirleriyle olan münasebetleri, her türlü kötülüğün salgın haline gelmemesi için ferdin ve ailenin alacağı tedbirler, çocuklara yapılacak telkinler üzerinde durulur. Sadece karşımızda bulunan cemaate hitap edilir. Yoksa cami dışına yumruk sallamak hatibi ve vaizi vazifesinden uzaklaştırır. Hiçbir zaman dışarıdaki adam hatibi ve vaizi ilgilendirmez. Bir kere dışarıdakinin inanıp inanmadığı vaizin meçhulüdür. İnanç bakımından hüviyetini tanımadığı kimseye ne maksatla söz söyler? O, inanıyorsa esasen camiye gelir, inanmıyorsa ‘leküm diniküm veliyedin’ hükmü râcidir. Cami mevzuunu ilgilendirmez.”
Son olarak söylemek gerekirse, bu özel sayıda Hakkı Şinasi Çoruh’un, “Ünlü Celveti Şeyhleri” başlıklı yazısı da önem arzediyor. Merhumla ben de Cağaloğlu’nda bir iki defa görüşmüştüm, ayrıca Emir Sultan’la ilgili kitabını da okumuştum. Bu zat, meçhul meşhurlardan biriydi. Makamı cennet olsun.
Okuyucularımın Ramazan-ı Şerifini cân-ı gönülden tebrik ederim.
“İslam Medeniyeti”nin Ramazan özel sayısı | Dursun Gürlek (yenisafak.com)