DURSUN GÜRLEK - BABANZÂDE AHMED NAİM AİLESİ VE NECİP FAZIL - 11 Ağustos 2024 Pazar

DURSUN GÜRLEK - BABANZÂDE AHMED NAİM AİLESİ VE NECİP FAZIL - 11 Ağustos 2024 Pazar

DURSUN GÜRLEK - BABANZÂDE AHMED NAİM AİLESİ VE NECİP FAZIL - 11 Ağustos 2024 Pazar


İçinde bulunduğumuz Ağustos 2024 tarihini esas alarak ifade edecek olursak, büyük İslam âlimi, Sahih-i Buhari Mütercimi, Darülfünun Felsefe Müderrisi, Mehmet Âkif’in aziz dostu, ahlak ve karakter âbidesi Babanzâde Ahmed Naim Bey, âhiret âlemine göç edeli tam 90 yıl oluyor. O, şimdi eserleriyle ve hatıralarıyla gönüllerimizde yaşamaya devam ediyor.

Ben bu yazımda, Ahmed Naim’in babasıyla beraber diğer kardeşlerini de tanıttıktan sonra konuyu yine ondan söz ederek bitirmek istiyorum. Önce babasından başlayalım.

İlim ve kültür dünyamıza yetiştirdiği evlatlarıyla büyük bir katkıda bulunan Babanzâde Zihni Paşa, son devrin ünlü ilim ve idare adamlarından biridir. Bağdatlı meşhur Baban ailesinden olup, Süleymaniye’de doğmuş, Bağdat’ta okumuştur. Mithat Paşa valiyken mühürdarlığını yaptı. Sonra Bağdat mektupçusu oldu. Birçok mutasarrıflıklarda; Adana, Yanya ve Hicaz valiliklerinde bulundu. “İlim ve İslam”, “Mikyâsü’l-Ahlak”, “Kûvây-ı Maneviyye” , “İslam’da Hilafet” isimli eserleri vardır. İstanbul’da vefat etti ve Edirnekapı Mezarlığına defnedildi.


Oğullarından İsmail Hakkı Bey, Bağdat’ta dünyaya geldi. Galatasaray Lisesi ile Mülkiye Mektebinde okudu. Hukuk Mektebinden de diploma aldı. 1908’den sonra Tanin gazetesinde yayınladığı siyasi makalelerle tanındı. Milletvekili ve bir ara da Milli Eğitim Bakanı oldu. Mülkiye Mektebiyle Hukuk Mektebinde Hukuk-ı Esasiye dersleri okuttu. Ali Reşad Bey’le birlikte “Bismark ve Dreyfus” adlı iki eser neşretti. Hukuk-u Esasiye kitabı da yayınlandı.

1913’te Mülkiye Mektebinde ders verirken bir beyin kanaması sonucu sınıfta vefat etti ve Bayezid Camii haziresine defnedildi. Öldüğünde 35 yaşındaydı.

Babanzâde İsmail Hakkı Bey, mebus iken kâtiplik görevinde bulunan merhum Abdülaziz Mecdi Tolun, yoklama için kürsüye çıktı. İsimleri okurken İsmail Hakkı Bey’in sırasına gelince yanlışlıkla veya latife olsun diye Babanzâde’yi “Yabanzade” şeklinde okudu. İsmail Hakkı Bey de bu hatayı derhal “Babandır!” itirazıyla düzeltti.


Şimdi sıra, Zihni Paşa’nın diğer bir oğlu Ord. Prof. Dr. Şükrü Baban’a geldi.

Şükrü Baban 1890 yılında doğdu. İlk ve orta öğretimini Galatasaray Lisesinde tamamladı. Yüksek öğretim için Fransa’ya gitti. Paris Hukuk Fakültesinden 1912’de mezun oldu. Çeşitli idare kademelerinde görev aldı ve eğitim kurumlarında hizmet gördü. Fransızca, İngilizce, Arapça ve Farsça bilmektedir.

İbrahim Alaeddin Gövsa, “Türk Meşhurları Ansiklopedisi”nde bu köklü aileyi işte böyle tanıtıyor:

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi tarafından “Ord. Prof. Şükrü Baban’a Armağan” isimli kitapta da Zihni Paşa ailesinin en küçük ferdi olan bu Şükrü Baban’la ilgili bir takım anekdotlara yer veriliyor. Bazılarını nakledelim:


Şükrü Baban, Hukuk Fakültesi, Ticaret Yüksek Mektebi ve İktisat Fakültesinden bir hayli öğrenci mezun etti. Bunların büyük bir kısmının, sonradan memleketin tanınmış isimlerinin arasında yer aldıklarını gördü. Umum müdürler, maliye müfettişleri, hatta bakanlar onun önünde ter dökmüş kimselerdi.

Çok kıvrak zekâsının tek bir kusuru vardı ve böyle bir kusuru akademik çevrede yine çok zeki olan birkaç kimsede görmek mümkündü. Bu gibiler bir olay üzerinde muhakeme yürütürken ihtimalleri hesaplarlar ve ihtimaller arasında teferruatın teferruatı olan o ihtimale de haddinden fazla kıymet verirlerdi.

Şükrü Baban, yaşlandı fakat evlenmedi. Hastalığından önce yalnız sürdürdüğü hayata bir son vermesi için evlenmesi tavsiye edildiğinde, işte bu teferruatın da teferruatı olan kötü bir ihtimali düşünerek ve “Adamcağızın biri, ihtiyarlığında bakmak amacıyla evlenmiş, fakat kısa bir süre hanımın gözleri kör olduğundan o hanıma bakmaya mecbur olmuş” diyerek vaki teklifi reddetti.


Şükrü Baban, avuç kadar radyosuyla bütün dünya radyolarını gecenin ilerlemiş saatlerine kadar dinlediği gibi, Fransız gazetelerini de düzenli bir şekilde okurmuş.

Mustafa Zihni Paşa, pederşahi aile tipinin temsilcilerinden biridir. Bütün aileyi sofra başında bulur, akşam yemeklerinden sonra çocuklarının sigara içmelerini temin etmek için yanlarından ayrılır, sonra da hep beraber eve gelen misafirlerle salonda buluşurlar ve sohbet ederlerdi. Naim Bey, İttihatçıların arasından ayrılmıştı ve dünyayı tam anlamıyla dini bir açıdan görüyordu. İsmail Hakkı ve kardeşi Hikmet Beyler İttihatçıydılar. Diğer kardeşlerinden Âsım Bey ise görevli olarak taşrada dolaştığı için bu toplantılara katılamıyordu. Paşa baba ise, bu müzakerelerde telkin ettiği otorite ile tam bir denge unsuru oluyordu. Pederşahi aile sistemi içinde her şeyden bahsedilir, her fikir tartışılırdı. Fakat kimse kendi iddiasını, başkasını rahatsız edecek bir seviyeye çıkarmazdı.

Babanzâde ailesi çok geniş ve kalabalık bir ailedir. Yaşar Kemal’in hanımı Ayşe Sena Baban ile Necip Fazıl’ın zevcesi Neslihan Hanım da bu aileye mensuptur. Öyleyse üstadı dinleyelim:


“Nihayet yoluma 37 yıldır çile ortağım Neslihan çıktı. Bana nur topu gibi beş çocuk hediye eden sevgili zevcem… Mehmed, Ömer, Ayşe, Osman ve Zeynep..

Dış yüzün, dış yüzünde başlayan münasebet en kısa zamanda köklere kadar indi. Kendisini aldım, Eyüb’e götürdüm. Evin önünden geçirdim ve biraz ilerideki Piyerloti Kahvehanesinde oturttum.

- Bekle biraz, dedim. Kendilerine haber vereyim. Çağırırlarsa koşar, gelir, seni götürürüm. İzinsiz çıkaramam huzurlarına…

Kızcağız derin bir tevekkül içinde oturdu, nasibini bekledi. Huzurlarındaydım.

- Efendim, bir kızla tanıştım, ismi Neslihan… Bildiğiniz modern kızlardan; Baban’lardan, Babanzâdelerden. Buraya kadar da getirdim. Şu anda, ilerideki kahvehanede oturuyor. Takdir buyurursunuz ki zamane kızlarına güven zor. Şüpheliyim. Ne emredersiniz?


Bir anda şimşek gibi bir hareketle sordular:

- Üzerinde ne var?

- Yeşil bir manto efendim!

Yine bir anda şimşek gibi bir hız içinde, âni bir dalış ve uyanış:

-Sen ondan değil, kendinden şüphe et!

Suratıma şaklayan tekdir tokatının zevkiyle, Neslihan’ın bu kadar güzel kabul edilişindeki zevkle, içimde birbirine karışmış, koştum, Piyerloti Kahvehanesinden zevcemi aldım ve evlerine getirdim.

Şadırvan başında yalnız Şakir ve yakınlarından bir delikanlı Mehmet… Kendileri içeriye geçmişler, belki birden bire görünmek istememişlerdi.

Neslihan, ben, Şakir ve o delikanlı bir arada oturduk.

Akit temellendirildikten ve iş belediye dairesindeki tescile kaldıktan sonra, birden bire Efendi hazretleri evden çıktılar ve yanımıza gelmeden bahçe kapısına doğru yürümeye başladılar. Arkalarından ilerledik ve ellerinden öptük. Aynı şimşek edasıyla, yivleri ebediyen kulaklarımdan silinmeyecek bir hitapta bulundular:


-Allah zâmin (borçlu) ve kefil; unutma!..

İleride vasıtamla Neslihan’a gönderecekleri mektuplarda kendisine ‘kızım’ diye hitap edecekler ve benden ‘dâmâdım’ diye bahis buyuracaklardır.

Otuz yedi yıldır ki, zevcemle aramda, sadece Efendimin yümniyle, bereketiyle, benim yüzünden çektiği bin bir musibete rağmen küçük çekişmeler dışı, hainliğe kaçan hiçbir hadise ve bağ gevşemesi olmamıştır.

Neslihan’ın ailesini Babanlar, çok takdir buyuruyorlar, ‘Hükümet icra etmiş bir familya’ olarak vasıflandırıyorlar ve onun amca kollarından merhum Babanzâde Naim Bey’i medihle anıyorlardı.

Eski Darülfünun profesörlerinden Naim Bey ki, doktor kendisine:

-Kalp hastasısınız, namaz kılamazsınız, secdede ölürsünüz demiş, o da ‘Ne mutlu bana’ diye devam ettiği namazlarının birinde ve secdede ruhunu teslim etmişti.”

Babanzâde âilesi işte böyle gıpta edilecek bir âileydi!...

 

https://www.yenisafak.com/yazarlar/dursun-gurlek/babanzade-ahmed-naim-ailesi-ve-necip-fazil-4638079