DURSUN GÜRLEK - AYAĞA KALKMA MESELESİ VE GAZZELİ AHMED EFENDİ - 06 Ekim 2024 Pazar

DURSUN GÜRLEK - AYAĞA KALKMA MESELESİ VE GAZZELİ AHMED EFENDİ - 06 Ekim 2024 Pazar

DURSUN GÜRLEK - AYAĞA KALKMA MESELESİ VE GAZZELİ AHMED EFENDİ - 06 Ekim 2024 Pazar


Haberi medyadan öğrendik. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu 28. Dönem Üçüncü Yasama Yılı açılışı için Meclis’e geldiğinde geçmiş yılların aksine Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin çoğunluğu ayağa kalktı. Bir grup ise salona girmedi. Cumhuriyet Halk Partisi lideri Özgür Özel “makama saygı” açıklaması yaptı.

Haberin spotu böyle. Hemen belirtmek gerekirse, ayağa kalkan ekseriyet doğru olanı yapmış, Meclis’e girmeyen ve ayağa kalkmayan grup ise makama saygı gösterme nezaketinde bulunmamıştır. Nezaketin mefhumu muhalifi ise kabalıktır. Bu haberin muhalif basını rahatsız ettiğini ve ipe sapa gelmez yorumlar yapıldığını görme talihsizliğine uğradık.

Ben siyasi yazılar yazmadığım için bu tatsız konuyla ilgili daha fazla fikir beyan etmeyeceğim, bir saygı gösterisi olan ayağa kalkma meselesine bizim kültür ve maneviyat dünyamızdan birkaç çarpıcı örnek vereceğim.

Âlimlere, ediplere, sanatkârlara ve “büyük” kelimesinin hakkını veren bütün büyüklere gerekli hürmeti ve ilgiyi göstermek bizim dini ve tarihi geleneklerimizdendir. İşte bu saygının canlı göstergelerinden biri de ayağa kalkmaktır.

Beş Hececiler’den biri kabul edilen Akbabacı Yusuf Ziya Ortaç’ın, bilenlerin bildiği gibi, “Bir Varmış Bir Yokmuş” üst başlığıyla ve “Portreler” adıyla yayımladığı bir kitabı vardır. Yazarımız bu eserinde Abdülhak Hamid, Süleyman Nazif, Mehmet Akif ve Peyami Safa’nın yanı sıra üstad İbnülemin Mahmud Kemal İnal’a da yer vermektedir. Yakın tarihimizin ve kültür dünyamızın en renkli simalarından biri de -tanıyanların gayet iyi bildiği gibi- işte bu zattı. İbnülemin, âdâb-ı muaşeret denilen görgü kurallarına son derece riayet ediyor, karşısındakilerden de aynı hassasiyeti, aynı inceliği göstermelerini bekliyordu. Bu hususta en basit bir ihmali bile kabul edemiyor, duyduğu rahatsızlığı belirtmek için de, “Kenarın dilberi nâzik olsa da nâzenin olamıyor” mısraıyla dile getiriyordu.

Yusuf Ziya, kitabında üstaddan şu cümlelerle söz ediyor:

“Beyazıt’ta eski Sahaflar Çarşısı’ndan geçiyordum. Acayip bir adam gözüme iliştim. Fes kenarları kulak uçlarına değen esmer, kuru bir adam haziran sıcağında arkasındaki neftimsi paltoyu çıkarmamıştı. Boynunda hâlâ bir şal sarılıydı. Ayağında kaloş kunduralar, kaşlarında öfke, gözlerinde gazap, burun kanatları fena bir koku almış gibi nefretle karışık, siyah ve kalın bıyıklar altında çizgileşmiş dudakları neredeyse pirini paylayacak. Solunda ve yarım adım gerisinde saygı ile giden bir sakallı…

Sahaflar, telaşla yerlerinden kalkıp ayakta selamlıyorlardı onu. Kimisine baştan savma bir el işareti yapıyor, kimisine gülümsüyor, kimisini de azarlıyordu galiba…

Bu adam meşhur kitabiyat bilginimiz, İbnülemin Mahmut Kemal Bey imiş!”

Bu satırları yazarken aklıma geldiği için hatırlatayım. Tek parti devrinin otoriter Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel de üstada aynı saygıyı gösteriyor, hatta karşısında el pençe divan duruyordu. Bu ihtiram sahnelerini hayretle temaşa etmek isteyenler İbnülemin’in “Hoş Sada” isimli eserine ve Hasan Âli Yücel’in açıklamalarına bakabilirler.

Merhum Prof. Dr. Orhan Okay hocamızın bizzat kendisinden dinlediğim bu konuyla ilgili diğer bir anekdot ise şöyle:

Orhan Hoca, gençlik yıllarında bir gün, meşhur kitapçılarımızdan Raif Yelkenci’nin Sahaflar Çarşısı’nın hemen girişinde bulunan dükkânına gidiyor. Burası o zamanlar eski kitap meraklılarının, yazma eser tutkunlarının ve ilim adamlarının bir bakıma ikinci adresiydi. Raif Bey de öyle sıradan bir kitapçı değil, yazmalar konusunda tam bir uzmandı. Burada sadece kitap satılmaz, kitabiyat hakkındaki bütün sorular büyük bir vukufiyetle cevaplandırılırdı.

Orhan Hoca, sırtı kapıya dönük beklerken, bir ara Raif Bey, elindeki kitapları masaya bırakıp derhal ayağa kalkıyor ve kısa bir süreliğine de olsa saygıyla ayakta duruyor. Bunun ne anlama geldiğini birden kestiremeyen Orhan Hocamız, hafifçe arkasına dönüp bakınca tam o sırada İbnülemin Bey’in dükkânın önünden geçtiğini görüyor. Meğer Raif Yelkenci Bey, oturduğu yerden üstadın oradan geçtiğini fark etmiş ve hemen ayağa kalkıp gıyabi saygıyı göstermiş. Hâlbuki İbnülemin’in bundan haberi yoktu. Orhan Okay Hoca bu mevzuyu “Silik Fotoğraflar-Portreler” isimli eserinde, “Bir Devr-i Kadim Efendisi” başlığıyla yer alan yazısında daha ayrıntılı anlatıyor.

Ayağa kalkıp ihtiram vaziyeti almanın ve Efendimiz'e duyulan muhabbeti belirtmenin en canlı örneği Süleyman Çelebi’nin Mevlidinde dile getiriliyor.

Bilindiği üzere Veladet Bahrinde

İçdim ânı oldı vücudum nura gark

İdemezdüm kendümi nurdan fark

beyti okunurken hazır bulunan bütün cemaat ayağa kalkar, bir saygı ve hürmet belirtisi olmak üzere, bahrin sonuna kadar ayakta beklerler.

Tahirü’l-Mevlevi kendi yayın organı olan Mahfil Mecmuasında neşrettiği bir yazıda, yine bu konuyla ilgili ibret verici hadiselerden söz ediyor. Şöyle ki, bu beyte gelindiği zaman ayağa kalkmak, 756 yılında vefat etmiş olan İmam-ı Subki’den kalma bir saygı nümunesi, güzel bir gelenektir. Bir gün, İmam-ı Subki’nin meclisinde, birçok ulemanın bulunduğu bir sırada güzel sesli bir zat, “Eli muktedir bir hattat tarafından altın suyuyla, Hz. Peygamber'in vasıflarının (özelliklerinin) yazılması, Efendimiz'in manevi makamına ve şânına nispeten az bir şeydir. Muhammedi vasıfları dinlerken de büyük zatların diz çökerek veya ayağa kalkıp saf teşkil etmesi edebe ve tâzime uygun bir harekettir” anlamında bir beyit okudu. İşte o zaman İmam-ı Subki, hürmeten ayağa kalkmış, mecliste bulunanlar da kendisine tâbi olmuşlardı. Bu şiir, Arap şairi Es- Sarsârî’ye âitti.

Peygamber'e hürmeten ayağa kalkmak, âşıkların yoludur, âriflerin mesleğidir. Bu konuda taassup gösteren bir zavallının hazin ve feci âkıbeti, “Gülzar-ı Aşk”da şöyle anlatılıyor:

Fütuhat-ı Kenzü’l-Kur’an adındaki Fatiha tefsirinde belirtildiğine göre, Bursa’da medfun müfessirlerden ve Halveti şeyhlerinden Ahmed el-Gazzi (Gazzeli) hazretlerinin zamanında bir Cuma günü Mevlid-i Şerif meclisi kuruluyor. Sıra, Peygamber Efendimiz'in doğum ânını dile getiren beytin okunmasına gelince, orada bulunan Bursa kadısı Mehmed Efendi, aşırı taassubundan dolayı ayağa kalkmıyor. Bu edepsizce hareketini, Ahmed el-Gazzi hazretlerine söylüyorlar. Hz. Şeyh de, “Biz onunla Huzur-u Muhammedi’ de hesaplaşırız!” cevabını veriyor.

Enderun’dan çıkma Niğdeli Ali Ağa, namındaki mübarek bir zat o gece şöyle ibretamiz bir rüya görüyor: Bir yüce divan kuruluyor. Resul-ü Ekrem Efendimiz göz kamaştırıcı bir tahtın üstünde oturmaktadır. Bütün sahabiler, büyük bir saygıyla, azim bir hürmetle Huzur-u Nebi’de beklemektedirler.

O sırada Hz. Şeyh, bu manevi meclise gelip “Yâ Resulallah! Bugün senin veladetine tâzimen Mevlid-i Şerif okutturdum. Ümmetinden Kadı Mehmed Efendi taassup gösterdi, edeben kıyam edilmesi gereken yerde ayağa kalkmadı. Böylece hürmette çok büyük bir kusur etti. Cezalandırılmasını rica ederim!” diyor. Efendimiz, hemen Hz. Ömer’e dönüp “Yâ Ömer! Git, o edepsizi katlet!” buyuruyor.

Ali Ağa, sabahleyin erkenden dergâha gelip gördüğü bu rüyayı Hz. Şeyhe anlatıyor. Şeyh de “Ali Ağa, gördüğün gibi oldu, cevabını veriyor. Sabah olur olmaz, Bursa’da bir hareket başlıyor. Mehmed Efendiyi bu gece Dinlendi Camii’nin önünde katletmişler, deniliyor. Herkes büyük bir heyecanla bu feci manzarayı seyre gidiyor.

Gerçekten de Mehmed Efendi’nin gövdesi başsız olarak orada yatıyordu. Durum, hükümet yetkilileri tarafından anlaşılınca eşini sorguya çekiyorlar. Kadın şu ilginç cevabı veriyor:

Yatsı namazını kıldık, kapıları kapattık. Ehlim Mehmed Efendi ile yatağa girdik. Gece yarısı bir gürültü koptu. Uyanıp baktım ki odanın tavanı yarılıp, gayet heybetli bir adam aşağı indi ve bana hitaben “Kadın, şöyle dur” dedi. Kocamı aldı, tavana çekilip gitti. Bu dehşetli manzarayı gözlerimle gördüm. Sonra ne oldu anlayamadım.

Bu satırları okuduktan sonra, olmaz böyle şey diyenler çıkarsa, onların da taassup gösterenler arasına girmelerinden korkulur!

Ayağa kalkma meselesi ve Gazzeli Ahmed Efendi | Dursun Gürlek (yenisafak.com)