DURSUN GÜRLEK - ALİ FUAD BAŞGİL’İN CUMHURBAŞKANLIĞI NASIL ENGELLENDİ?…

DURSUN GÜRLEK - ALİ FUAD BAŞGİL’İN CUMHURBAŞKANLIĞI NASIL ENGELLENDİ?…

DURSUN GÜRLEK - ALİ FUAD BAŞGİL’İN CUMHURBAŞKANLIĞI NASIL ENGELLENDİ?…


Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinin adım adım yaklaştığı şu sıralarda ittifaklar yapılıyor, iltihaklar oluyor, ihtilaflar çıkıyor, ihtiraslar, bu çirkin sıfatın sahiplerini birer birer deşifre ediyor. En korkunç olanı da şu ki, dindar, sağcı, muhafazakâr, milliyetçi damgası taşıyan bazı siyasiler ise karşı cephedekilerin yanında yer almak, onlara destek olmak için âdeta birbirleriyle yarışıyorlar.

Yakın tarihimizin gerçeklerinden biri de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya çıkan karmaşadır. İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanlığında da, daha sonraki seçimlerde de bu böyle olmuştur. Bâbıâli’de “Deli Nizam” adıyla bilinen ama en akıllıca yazılarla yakın tarihin gerçeklerine ışık tutan Nizameddin Nazif Tepedelenlioğlu’nun “Yeni İstiklal” gazetesinde “Cumhurbaşkanlığı Rahat Bir İş Değildir”, “İsmet Paşa’nın Cumhurbaşkanı Seçilişinde Tek Rolü Oynayan Kim”, “Mareşal ile Şükrü Kaya Arasındaki Nefret ve İ. İnönü’nün Cumhurreisi Olması” başlıklarıyla yayımladığı makaleler, cumhurbaşkanlığı esnasında çevrilen dolapların iç yüzünü gün ışığına çıkarıyor.

Darbe dönemlerinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri ise, dayatmanın, despotluğun korkunç örnekleri olarak karşımıza çıkıyor. Ali Fuad Başgil gibi dört başı mamur bir ilim adamının, bir ahlak ve karakter âbidesinin cumhurbaşkanlığının engellenmesi, darbeci paşaların dayatmasıyla Orgeneral Cemal Gürsel’in cumhurbaşkanı seçilmesi ne yazık ki, siyaset tarihimizin nahoş manzaralarından birini teşkil ediyor.

Ben, Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil’i ortaokul ve lise sıralarında tanımaya başladım. Onun “Gençlerle Başbaşa” isimli kitabını okuyarak gençliğimi değerlendirmeye çalıştım. İmam-Hatipli olmanın etkisiyle de, “Din ve Laiklik” adındaki kitabını hem de birkaç defa hatmettim. Daha sonraki yıllarda ise, hem gazete ve dergi yazılarını takip etmeye başladım, hem diğer eserleriyle tanıştım.

Esefle ifade edeyim ki, tam bir hukuk otoritesi ve kültür adamı olan Başgil, bu milletin gençlerine yeteri kadar tanıtılmadı. Onunla ilgili olarak, ölümünden hemen sonra hazırlanması gereken armağan kitap bile ancak yıllar sonra neşredildi. Buna da şükür. Bizim nesil bu büyük şahsiyeti talebeleri olan İsmail Kahraman, Rasim Cinisli, Servet Armağan gibi isimlerin kitaplarına serpiştirilen hatıralarıyla, verdikleri konferanslarla tanıdı. Son zamanlarda merhum hocamızla ilgili bir hayli yayın yapıldı. Birkaç örnek vermek gerekirse, Samsun Çarşamba Belediyesi’nin hazırladığı kitapla, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin yayımladığı 1062 sayfalık “Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’in Anısına Armağan” adlı eserini tavsiye edebiliriz. Rasim Cinisli Bey’in zevkle okunan “Bir Devrin Hâfızası”nda da hocayla ilgili bahislere yer veriliyor. Eski Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Demokratik Parti’nin Kurucusu Ferruh Bozbeyli’nin “Yalnız Demokrat”ı, Boğaziçi Yayınları’ndan çıkan “Ali Fuat Başgil’in Hatıraları”, Mehmet Gökalp’in hazırladığı “Haksızlıklar Karşısında Susmayan Âlim Başgil”i de ayrıca okumak gerekir.

Ali Fuad Başgil’in nasıl cumhurbaşkanı adayı olduğu, hangi zorluklarla karşılaştığı ve niçin vazgeçtiği bütün bu kaynaklarda ayrıntılarıyla anlatılıyor. Seçimlerin sath-ı mailinde bulunduğumuz şu günlerde bu konuyu da siz değerli okuyucularıma bir çeşni olarak hatırlatmak istiyorum ve sözü Milli Türk Talebe Birliği başkanlarından Rasim Cinisli Beyefendi’ye bırakıyorum:

“Yirmi yedi mayıs darbecileri Başbakan Adnan Menderes’i, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ı idam ettiler. Milli vicdan kanadı. İdamlardan yirmi beş gün sonra belirsiz bir ortam ve boğucu bir atmosferde milleti seçim sandığına çağırdılar. Milleti korkuyla ürkütüp demokratik görüntü içinde darbeciler yandaşları ile birlikte seçim sandığından çıkarak, milletlerarası platformda meşruiyet kazanmak istiyordu. Buna rağmen seçim, demokrasiye dönüş için bir aşama idi. Alelacele partiler kuruldu. Seçmen, Demokrat Parti’nin yerine geçeceği partiyi seçmeye çalışıyordu. Ekrem Alican’ın Yeni Türkiye Partisi’ni mi, General Ragıp Gümüşpala’nın kurduğu Adalet Partisini mi?.. Millet Ali Fuat Başgil Hoca’yı izliyordu. Hem parlamentoya girmesini istiyor, hem de hangi partiyi seçeceğini kolluyordu. Başgil Hoca Adalet Partisi’nin listesinden bağımsız senatör adayı oldu. Seçim sonuçları 27 Mayısçıları hüsrana uğratmıştı. Halkın gücünü küçümseyen darbeciler müthiş bir tokat yemiş, şoka girmişlerdi. Halkımızın anlamlı sükûtu, bozulan siyasi istikrarı yeniden kurmak istiyordu. Vatandaş lezzetini sevdiği demokrasiyi özlemişti. Toplum vicdanı bu çare için tek isim üzerinde birleşti. Samsun’dan senatör seçilen Ali Fuat Başgil… Milletimiz Başgil’in reisicumhur olmasını istiyordu. Halk seçtikleri milletvekillerine Başgil Hoca’yı seçmeleri için sıkı sıkı tenbih etti.

Vatandaşlar milletvekillerini Ankara’ya taşıyan trenin siyah gövdesine gece karanlığında, tebeşirle adam boyu harflerle ‘Reisicumhur Ali Fuat Başgil’ yazarak uğurladılar. Milletvekilleri Ankara’ya geldiklerinde adayları belli oldu. Milletin bağrından coşan bu teveccühü Ali Fuat Hoca reddedemedi.

Devletine ve milletine büyük hizmetler vermiş demokrasi şehidi Menderes’in darağacındaki siluetine baka baka millet adına, demokrasiyi yeniden kurmak uğruna, aday olmayı kabul etti. İşte bu fırtınaların içinde Başgil Hoca yine dimdik, ağırbaşlı, yine mütevazı idi. Ama bu gelişmeler karşısında Ankara’daki darbeci yine silaha sarılmıştı. Seçimleri yaptırdığına pişman olmuştu. Seçimleri iptal etmek istediler.

Org. Fahri Özdilek ve Gen. Sıtkı Ulay Ankara’da, Başbakanlık odasında gecenin saat ikisinde, Ali Fuat Başgil’i adaylıktan vazgeçirmek istediler. Cumhurbaşkanlığından çekilip Senato başkanı olmasını teklif ettiler. Hoca bu teklifi kabul etmedi. Milletin teveccühünü reddedemedi. Bu durum karşısında Hoca’yı hayatı ile (ölümle) tehdit ettiler. Böyle bir ortamda Hoca’nın verdiği cevap muhteşemdir. Hoca, ‘Paşalar, siz hiç harp ettiniz mi?’ diye sorar. Generaller harp görmediklerini söyleyince Hoca, ‘Ben Kafkas cephesinde dört yıl savaştım. Harp içinde ölüm akla gelmez. Ben, şu anda harp içindeyim. Ölüm korkusu yolumu kesemez.’ Tehditlerinin işe yaramadığını gören darbeciler birkaç saat sonra açılacak parlamentoyu feshedip seçimleri iptal edeceklerini açıklayınca Hoca durakladı. Kurmak ve kurtarmak istediği demokrasinin kendi adaylığı bahane edilerek yeniden tehlikeye itilmesini istemedi. İyi kötü seçim yapılmış, parlamento açılacaktı, iyi bir mesafe alınmıştı. Siyasette zaman ve mesaj çok önemliydi. Hoca, mesajını vermiş, zamanı parlamentoya bırakarak reisicumhur adaylığından çekildi, senatörlükten de istifa etti.”

Allah, Ali Fuad Başgil’e rahmet etsin. Önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimini de milletimiz için hayırlı ve uğurlu eylesin!