Ben-i İsrail bir kavim olduğu halde, Rabbimizin onlara hitap ederken kavim yerine “israil oğulları” demesini anlamaya çalışacağız.
Kur’an-ı Kerim’de israil kavramı kırk üç yerde geçmektedir. “Ey israil oğulları” terkibi altı yerde geçer. Mekki ve Medeni ayetlerde israilden bahseder. Ancak “Ey İsrail oğulları” terkibi ise sadece Medeni ayetlerde bulunmaktadır. İşin çilingiri, beni israilin kötülendiği yerde bu terkibin zikredilmiş olmasıdır.
Konu şu; bir topluluğa kavim denmesi o kavmin kendi içinde derli toplu ilkesel bazı esaslara bağlı olduğunu gösterir. Allah’u A’lem, Ben-i İsrail’de bunlar bulunmadığı için onlara kavim diye hitap etmemiştir. Bu hitaplar, bir toplum için sulbi aidiyet ile toplumsal değerler sistemi aidiyeti arasındaki farkı ortaya koymaktadır. Bir toplumun kavim olabilmesi için şu ortak noktalara uyması gerekir: Toplumun ortak aklı, ortak kararı, ortak söz ve eylem birliğinin olması lazım. Çünkü toplumun kuralları bağlayıcılıkta herkesi bağlar. Ve herkesten önce o toplumun kendisi uymalı.
İsrail oğullarının Medine’de sözlerinde durmamalarından sonra Kur’an’ın bu şekilde kendilerine hitap etmesi önem arz eder. Bu dahi tek başına konunun anlaşılmasına yeterli bir delildir. Siyonist israiloğullarının tarihine baktığımızda dünden bugüne bu çeteler hiçbir toplumsal kaideye uymamışlardır. Peygamberleri katletmekten tutun, BM’nin aldıkları kararlara uymamaya kadar toplumsal hiçbir kaideyi tanımamışlar.
Kur’an’da “Ey adem oğulları” terkibiyle karıştırmamak gerekir. Çünkü Adem oğulları (İsra/70) terkibinde herhangi bir topluluk için bir ayrıcalık söz konusu değildir. Bununla tüm insanlar kast edilmiştir. Farklılık manasına gelip de bir topluluk ve kavme bu şekilde hitap siyonistlerden başka kimseye yapılmamış. Hz. Yakub ve Hz. İbrahim’in çocukları için bu terkip kullanılmıştır. Ama burada da aile bireylerinin kast edildiği ortadadır. Hz. İsa’ya yapılan hitap da muhatap birey olup toplum kastı bulunmadığı için bu da emsal kabul edilemez.
“Ey israil oğulları” terkibindeki ayetler (Bakara/40, 47,122, Maide/72, Taha/80, Saf/6) Medine’de Resul-i Ekrem’e verdikleri sözleri bozduklarından sonra nazil olmuşlar.
Demem o ki, Yüce Allah, İsrail oğullarını derli toplu bir kavim olarak görmüyor. Bunlar birer çetedirler. Bunun için onlara hitap ederken bir çeteye hitap eder gibi hitap etmiştir. Yüce Allah, bir toplum kafir de olsa ona bir toplumsal değeri vererek hitap eder. Mesela inançsız olan Ad ve Semud kavimlerinden bahsederken “Peygamberleri kavimlerine dedi ki” diye kavim demiştir. Ama ilkesiz, kural tanımayan israiloğullarının, bütün insanlığın kendilerine hizmet için yaratıldığına inanmaları nedeniyle onlara ey kavim diye hitabı hakketmemişler.
Toplumlar kuralsız olamazlar. Kuralsız toplum varlığını sürdüremez. Onun içindir ki üç bin yıllık bir geçmişi olmalarına rağmen, dünyada derli toplu bir kavim olamıyorlar.
İsrailoğullarında bulunup da başka hiçbir kavim, din, düşünce ve ideolojide bulunmayan başlıca iki çirkin özellik daha vardır: Birincisi, onlara göre, siyonist bir kadının doğurmadığı hiç bir insan siyonist olamaz. İkincisi, kendileri dışında tüm insanların, onlara hizmet etsinler diye yaratıldığına inanırlar. Bu çirkinliklerini iman esaslarından kabul ederler. Siyonizmin insan kazanma yönü yoktur. Onlar başka dindeki insanları kendi dinlerine çekme ihtiyacını hissetmedikleri için insana acımazlar. Başka dinde olanı dinsizlik veya ahlaksızlık bataklığına düşürmeyi kendi dini kazanımları olarak kabul ederler.
Kısaca, yıkım, çökertme ve bozmayı kendileri için dini bir kazanım kabul etmeleri yüzünden Yüce Allah onlara kavim diye hitap etmemiştir.
https://dogruhaber.com.tr/yazar/cemal-cinar/22844-ummetin-mektebi-gazzeden/