İslam hukukunda “Kavaid-i Külliye” diye isimlendirilen temel ilkelerin kaynakları Kur’an, sünnet ve İslam hukukçuların fıkhi ictihatlarıdır. Bu temel ilkeler İslam İktisadının ruhunu oluşturur. Rabbimiz bu ilkeleri ihlal edenleri (mutaffifin/1) tenkit eder.
İktisadi açıdan yapılan yanlışların başında kendini malın asıl sahibi görme tehayyülüdür. Bu manada bir düşünsel makas kırılması, sahibini Yüce Allah’a karşı asi hale getirinceye kadar onun yakasını bırakmaz.
Böylece İslam İktisadının temel ilkelerine bakarak laikliğin İslam’da yeri olmadığını da görmüş oluyoruz. İslam İktisadı Sistemi, dünyevi ve uhrevi sorunların çözüm yollarını bu metodoloji ile gerçekleştirmektedir. İslam İktisadının öne çıkan temel ilkeleri, tevhid, vezn/ölçü, irade, mükellefiyet, emanet ve adalet gibi kaidelerdir. İşte, İslam kültür külliyatında bunlara “kavaid-i küllye” denilir.
İslam, iktisada çok geniş yer verir. Bu ilahi dinin dünya ve dünya hayatını ahiretten ayırmadığının göstergelerinden biri de iktisada genişçe yer vermesidir. Devletin dini olur mu olmaz mı suallerinin de aziz İslam’a uymayan yakıştırmalar olduğunu görmüş oluyoruz. Devletin dini demek yanlış bir tanımlama. Olması gereken tanım, dinin devleti denilmeli. Çünkü, İslam İktisadının ilk kaynağı Kur’an’dır. İlk temel ilkesi tevhittir. İslam’ın kendi evlatları ve bağlıları üzerinde nasıl ticaret edeceğine dair bariz emirleri vardır. Yine, İslam’ın kendi evlatları ve bağlılarına onları düşman saldırılarına karşı koruma ve onların sahip oldukları fikri, maddi ve manevi bütün imkanlarla müdafaa haklarını veren ilkelerini beyan etmiştir.
Yani İslam İktisadının taşıdığı temel ilkeler İslam’ın hem fert hem de devlet dini olduğunu apaçık göstermektedir. Dolayısıyla devletin dini yerine, dinin devleti kavramı doğru olanıdır.
Böylece, özelde Kur’an’ın, genelde de İslam’ın üzerinde en çok durduğu konuların başında adalet, emniyet, emanet, hak-hukuk ve toplumsal barış gelir. İslam’ın üzerine bina edildiği beş temel ilke vardır. Bunlara “zarureti hamse” denilir. Can, mal, akıl, inanç ve neslin emniyette olma esasları. Devlet olmadan bunların korunması mümkün mü? Zaten koruma kavramının her geçtiği yerde koruyucu olan bir toplumsal mukavemeti gerektirir. İslam iktisadı ve Müslüman’ın iktisadi anlayışı dinin davet boyutunu apaçık beyan etmektedir. İslam davetçilerinin gece kıldıkları namaz kimsenin gönlünü bu dine bağlamaz. Ama, Müslüman’ın ticari dürüstlüğü ve gücü, maddi fekadarlığı toplumun İslam’a olan mesafesinde belirleyicidir.
İslam ve onun temel iktisadi ilkeleri tüm boyutlarıyla kayıt altına alınmıştır. Bunları kirletmede bazı ütopik polemikler ortada dolaşıyor olabilir. Ancak İslam iktisadının o devasa zengin ve engin ilkeleri dünyanın her tarafında kitaplarda tüm çeşitleriyle kayıt altındadır. Zorla Müslümanlara dayatılan İslam dışı sistemlere rağmen bu ilkeler olduğu yerde durmaktadır. Şayet böylesi tuzak ve tazyikler başka bir sisteme karşı yapılmış olsaydı hayatta en ufak bir izi kalmaz, zihinlerde silinip giderdi. Bu abartılmış bir söz değildir.
İslam İktisadı, dünya imtihanınımızın büyük kısmını teşkil eder. O yıkıcı akımlara karşı ebedilik ve söndürülemeyen (Saff/8) sıfatıyla perçinlidir. İnsanlar bu ilkeleri sahipsiz bıraksalar da onlar, kendi kendini koruyabilirler.
Ümmet olarak onu sahipsiz bıraktığımız bugünde dahi bangır bangır kendi varlığını sürdürebilen (Hicr/9) tek sistemdir. Sistemleri elinden alınmalarına rağmen ümmet dayanışma ve yardımlaşmada adeta seferber olmuştur. Bu manada fertlerinin milletlerarası yaptıkları faaliyetlerin altında bu tevhidi iktisat ruhu yatmaktadır. Muhayyilemize ümmetin kendi ilahi sistemini kurduğu ve bu iktisadi ilkeler pratikte yaşama imkanı bulduğunda, bırakın sadece Müslüman fakirleri, belki dünyanın tüm mahrumları bayram edecekler. Yeter ki bunlar ihlal edilmesin.
https://dogruhaber.com.tr/yazar/cemal-cinar/1409690-islam-iktisadinda-ilkeler