Canip AKSUZ - TÜNELDEN ÇIKIŞ …

Canip AKSUZ - TÜNELDEN ÇIKIŞ …

Canip AKSUZ - TÜNELDEN ÇIKIŞ …


TÜNELDEN ÇIKIŞ …

               ‘’Siz insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten alıkoyarsınız ve Allah’a inanırsınız…’' (1)

                Yaşam boyunca hangi sistem içinde yer alırsak alalım; o sistemin bizi içine almaya veyahut bize kazandırmaya çalıştığı kazanımlar ya da değerler vardır. Bu kazandırılmak istenilen değerlerin ve kazanımların doğruluğu veya geçerliliği elbette farklılık gösterebilir. Çünkü birbirine zıt olan beşeri sistemlerin var olduğu bu hayatta, bu sistemlerin insanlara kazandırmak istediği değerler ve kazanımlar da, birbirine zıt durumlar olarak karşımıza çıkar. Buradan hareketle, eğer Müslüman olduğumuzu ve bunun doğal sonucu olarak yaşam tarzımızın da İslam olduğunu kabul edip deklare ediyorsak, o zaman yukarıdaki ayet-i kerimenin vermiş olduğu  ’müjdenin ve sorumlulukların’ bizatihi muhatabı olduğumuzu kabul etmişiz demektir. Bu durum da, karşımıza iman-amel ilişkisinin önemini çıkarıyor. Nitekim: ‘’Yüce Allah sizin şeklinize, görünüşünüze ve mallarınıza değil, kalplerinize ve amellerinize bakar.’’ (2) hadisi de, bu ilişkiye işaret etmektedir. Yani, bizim maddi varlıklarımız değildir, bizi ’müjdeleyen ve sorumlu tutan’ ayetin muhatabı kılan. Bizler amellerimiz ve imanımızla bu ayetin muhatabı oluyoruz. Eğer amellerimiz ile imanımız arasındaki ilişkiyi anlayamıyor veya kuramıyorsak, imanımız amellerimizle, amellerimiz de imanımızla örtüşmüyorsa, o zaman durup kendimizi baştan sorgulamamız gerekir.

Bugün, kendilerinin Müslüman olduklarını iddia eden bazı gruplar, haksız yere gayr-i müslimlere hatta Müslümanlara eziyet ediyorlarsa, bu onların Allah’ın vermiş olduğu mesajı anlamadıkları ya da çarpıttıkları anlamına gelir. Çünkü bu durum, İslam’ın onların hayatlarını şekillendirmediğini; bilakis onların bazı şeyleri elde etmek için İslam’ı kullandıklarını gösterir. Hindistan’ın eski cumhurbaşkanlarından Radhakrishnan’ın dediği gibi: ‘’Zorbalık ve hile takva elbisesine büründüğü gün, işte o zaman tarihin en büyük faciası gerçekleşmiş ve tarihe musallat olan en büyük güç meydana gelmiştir.’’ Ne yazık ki bugün, kendilerini Müslüman olarak niteleyen bazı grupların, örgütlerin ve devletlerin kendileri veyahut uzantıları, maalesef zulüm ve katliamlarını takva elbisesine büründürmüşlerdir ve bu durum da, Müslüman olmayanların İslam’a ya da Müslümanlara olan bakış açılarını olumsuz etkilemektedir. Bu olumsuzlukları ya da İslam’a veya Müslümanlara olan bu bakış açılarını değiştirmek için, ümmetin bugünleri-yarınları olan ve Fütüvvet Ahlakıyla yetiştirilen biz gençlere ise, gerçek anlamda mücadele etmek yani cihad etmek düşer. Bu öyle bir cihad olmalı ki, bize saldırılar veyahut iftiralar vs. hangi yerden veya hangi alandan geliyorsa, onlara uygun düşen karşılıklar verebilelim.

Gündelik hayatta hadis olarak duyduğumuz, ancak kaynaklarda hadis olarak geçmese de, manâ itibariyle  doğru olan: ‘’Düşmanınızın silahıyla silahlanın’’ sözü bu noktada bize rehberlik edebilir. (Tabi burada düşmanımızın silahı ilkesizlik kokuyorsa, ‘inanç esaslarımıza aykırı dahi olsa, onları kullanmalıyız’ diye bir sonuç çıkarılması, önce ve bizzat İslam’ın ilkelerine ters düşer.) Yüce Allah, ayet-i kerimede mealen: ‘’Bizim uğrumuzda elinden gelen çabayı sarf edenlere gelince, onları bize ulaşan yollara mutlaka yöneltiriz. Kuşkusuz, Allah iyilik yapanların yanındadır’’ (3) buyurmaktadır. Bir hadis-i şerifte ise, Hz. Muhammed (as) ‘’Allah yolunda ayakları tozlanan bir kula, Cehennem ateşi dokunmaz.’’ (4) buyurmaktadır.

Bizim için, bu bilinçle yola çıkarak, Allah’ın va’dine ulaşmak hedefiyle, uykumuzdan uyanmamız gerektiğinin farkına varmamızın vakti gelmedi mi?

Uyan evlat!

Yolculuk bitince,

Uyumak için fazlasıyla

Vaktin olacak.”

                            W.F. Deeds

 

[1] Al-i İmran/110

[2] Müslim/Birr/34

[3] Ankebut/69

[4] Buhari/Cihad/16