Milli şairimiz merhum Mehmet Akif Ersoy ezanın mana ve ehemmiyetini Milli Marşımızda şu sözlerle dile getir:
Bu ezanlar, ki şehadetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli
Ezanlar; bu dinin, Müslüman beldelerin alamet-i farikasıdır. Gök kubbeyi ezan seslerinin inlettiği beldeler, biliriz ki Müslüman diyarıdır. Ezanlar sadece namaz vakitlerini haber vermez; onlar aynı zamanda buraların Müslüman toprağı olduğunu tesciller. Ezanlar, bizim semada dalgalanan sesli bayraklarımızdır. Bu anlamda ezanın değerini belki de en iyi gayr-i müslim diyarlarda yaşayan Müslümanlar bilir. Müslüman olup sokaklarda ezan sesi duyamamanın eksikliği hissedilir buralarda derinden derine. Bir yıl yurtdışında kalmış biri olarak bu duyguyu çok iyi biliyorum. Bu süreçte ezan sesi, özlemini duyduğum şeylerin başında yer alıyordu.
Ezanlar bu topraklarda yaşayan insanlara yüzlerce yıldır hep aynı hakikati haykırır. Dinin en temel akidevi esasları olan Allah’ın birliği ve Hz. Muhammed’in (s.a.) peygamberliği ezanda makes bulur. Ezanlar adeta inanca yönelik ortak şehadetimizi temsil eder. Esasında ezanlar etkin ve yaygın birer eğitim aracıdır. Ezanlar için, yaygın din eğitiminde başvurulan en yaygın araç denilebilir. Ezanların şahitliği yediden yetmişe herkesin kulağına çalınır ve gönlüne yansır. Ezanlar bize namazın vakti kadar ehemmiyetini de haber verir. Namazın, kurtuluş olduğunu muştular.
Öyle zannediyorum ki şu dönemde her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var ezan sesine. Zira ruhsuz bir zamanda yaşıyoruz. Ruhumuzu gölgeleyen o kadar çok şey var ki etrafta: bedeni arzu ve istekleri kamçılayan uyaranlar, aklı kutsayan kabuller, maddeyi putlaştıran tavırlar… Her şeyin hazza indirgendiği, maddeye tahvil edildiği bu zamanda etrafımız ruhunu yitirmiş insanlarla dolu. Bizim de ruhumuzu korumakta ne kadar başarılı olabileceğimiz meçhul!
Bu varlık yokluk mücadelesinde ezanlar bizim için adeta bir can simidi gibi. Şehrin, bizi boğan gürültü, patırtı ve koşturmacasının içinden ezanla sıyrılıyoruz bir nebze de olsa. Tam da kendimizi kaptırmışken bu kasvetli ortama ezanlar yetişiyor imdadımıza. Ezan sesiyle irkilip kendimize geliyoruz adeta. Ezanlar bizi maddenin vakumunda çekip alıyor ve bizim için ruhani bir deneyimin kapılarını aralıyor. “Kaptırma kendini bu kadar dünyalığa, kendine zulmetme; gel, ruhunu arındır, gönlünü ferahlat!” diyor adeta. Ezanlar bize her daim Elest Bezminde verdiğimiz ahdimizi, dünyaya gözümüzü açar açmaz kulağımıza fısıldanan ezanı hatırlatıyor.
Yeni doğan çocuğun kulağına ezan okunmasının geleneğimizde önemli bir yeri var malum olduğu üzere. Bebeğin en yakından duyduğu ilk ses ezan sesi. Sanki bu ezan, ruhlar aleminden maddi aleme gelen bebeğe madde sarmalında ruhunu asla yitirmemesi için verilen ilahi bir öğüt. Hem de ömür boyu kulağına küpe yapması gereken cinsten. Dünyanın yalancı sesleri onu sağır etmezden evvel kulağına yerleştirilen bir sırlı bir söz ezan. Ruhunun ateşi sönmeye yüz tuttuğunda onun yeniden harlanmasını sağlayacak olan ilk kıvılcım kadar hayati bir rolü olduğunu düşünüyorum ezanın.
Müslüman beldelere giden ve ilk kez ezan sesiyle tanışan kimi gayrimüslimlerin bu sese duyarsız kalamaması ve Müslüman olmaya karar vermesi belki de böylesi bir etkinin sonucu. Ezan, bu kişilerde ruhsal arınma ve aydınlanmanın ilk kıvılcımını yakıyor. Tabi ezanın herkeste aynı etkiyi yaptığı söylenemez. Kulaklarını ve gönüllerini manevi aleme kapamış bahtsızların bundan hissedar olması beklenemez.
Tabii ezanın ruhlara olan tesirini etkileyen başkaca hususlar var ve bunlar da üzerinde durulmayı hak ediyor doğrusu. Örneğin güzel ses ve sanatla buluşan ezanın ruhlar üzerindeki tesiri de katlanıyor. Ecdadımız bu etkiyi çok iyi görmüş olmalı ki ezanı aynı zamanda bir musiki ziyafetine çevirmiş. Zamanın insan ruhu üzerindeki tesirini de dikkate alarak her bir namaz vakti için ayrı bir makam belirlemiş. Sabah ezanını sabâ, öğleyi uşşak, ikindiyi rast, akşamı segâh, yatsıyı hicaz makamında okumuş. Ezandaki hakikat sanattaki zarafetle buluşmuş. Kanaatimce bu nokta dini temsil ve tebliğ noktasında son derece önemli. Dini anlatan ve öğretenlerin sanatkarane bir tavırla iş tutmaları gerekiyor ki muhatabımızın gönlünde aks-i sada bulabilelim.
Velhasıl, ezan; ruhunu yitirmiş ve maddenin esiri olmuş insanların tazelenen ruhu olarak görülebilir. Ezan, insanlar için umudun habercisidir denilebilir. Zira o, insanlar için halen manevi bir kurtuluş yolu olduğunun en yüksek perdeden ilanıdır. Tabi ki duyabilene ve duymak isteyene!