Biz genelde başımıza bir musibet geldiğinde “Allah’ım ben ne hata işledim de başıma bu geldi?” türünden sorular sorarız. Evet doğrudur, Kur’an’da insanın yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıktığından, yapılan hataların bir kısmının cezasının insanlara tattırıldığından bahsedilir[1] ve geçmiş kavimlerin hayatından ibret alınması istenir.[2] Dolayısıyla yaptığımız hataların, işlediğimiz günahların bir kısmının cezasını bu dünyada çekeriz. Elbette ki bu durum her suçlunun hak ettiği cezayı bu dünyada çekeceği anlamına gelmez. Suç ve ceza arasındaki bu boşluk ahiret inancının da temel dayanaklarından birini oluşturur. Ahiret, mutlak adaletin tecelli edeceği yerdir inanmış bir insanın gözünde.
Sorduğumuz bir diğer soru da “Bu kişi bu kadar hile hurdaya başvururken insanlara zarar verip onların haklarına tasallut ederken nasıl oluyor da bu kadar rahat bir hayat yaşıyor?” sorusu olabiliyor. Örneğin etrafımızda haram yoldan kazandığı parayla debdebeli bir hayat yaşayan insanlar görebiliyoruz. Bu durum bizde adalet kavramını yeniden sorgulama ihtiyacı doğurabiliyor. Onların hayatlarını kendi yaşadığımız zorluklarla ve verdiğimiz mücadele ile karşılaştırma ihtiyacı duyabiliyoruz. Burada bizi aldatan işin görünen tarafıdır. Peki ya bu kişilerin iç dünyaları ne alemde acaba? Çalışıp çabalayıp alın teriyle helalinden evine ekmek getiren bir kişinin yaşadığı huzur hali bu kişilerde var mıdır dersiniz? Dış dünyaları aydınlık gibi görünen nicelerinin iç dünyalarının zifiri karanlık olduğunu, burada fırtınalar koptuğunu, huzur denilen halden bihaber yaşadıklarını sezinlemek ve gözlemlemek çok da zor olmasa gerek. Hani büyük bir cevizi gözünüze kestirirsiniz de kırdığınızda içi boş ya da küflenmiş çıkar ya, bu kişilerin hali aynen buna benzetilebilir. Onlar, yaptıklarının bedelini bu dünyada kendi iç alemlerinde yaşadıkları sıklet ve zulmetle ödemeye başlamışlardır bile. Bize görünen ise onların parlak dünyalarıdır daha çok.
Yine kalıplaşmış yanlış algılarımızdan biri de işlerimiz yolunda gittiğinde çok sevildiğimizi, duaya mazhar olduğumuzu düşünmektir. Her zaman işlerin yolunda gitmesi bizim iyi biri, yaptığımız işin de doğru ve faydalı olduğunu göstermez. Ünlü Amerikalı boksör Mike Tayson, “Tanrı insanları bazen onlara her istediklerini vererek cezalandırır.” diyor bir röportajında. Meselenin bu yönü de dikkatten ırak tutulmamalı. Her istediğimiz oluyor, işlerimiz sorunsuz ve suhuletle ilerliyorsa bize düşen öncelikle şükretmektir. Bu hal bir nimettir ve her nimet gibi şükrü gerektirir elbette. Bununla birlikte aklımızın bir köşesinde şu soru da durmalı: “Allahım ben ne hata işledim de her istediğim oluyor, yeterince çalışıp hak etmediğim şeyler bana veriliyor?” Zira Allah kullarını bazen bolca nimet vererek sınar ya da cezalandırır. Bu, verilen nimetin hakkını ödeyecek mi ya da hak etmediği şeyde haddini bilip geri durabilecek mi diye girilen bir imtihan olabileceği gibi azgını daha da azdırmak için bir sebep de olabilir.
Burada, yaşarken karşıladığımız zorluk ya da kolaylıkları sürekli bir ceza olarak görelim demiyorum elbette. Bu paranoyak bir tavır olur. Her karşılaştığımız durumu kendimize dair olumsuz bir hal ile ilişkilendirmek gibi yanlış bir algıya sebep olur bu hal. Kastettiğimiz, yaşarken karşılaştığımız durumlu iki taraflı olarak da değerlendirebilmek. Olay ve olgulara mutlak olumlu ya da olumsuz bir bakış bizi yanlış yerlere sürükler zira. Önemli olan şey işlerin yolunda gitmesi ya da zorlukla karşılaşılması değildir esasında. Zira hayatın içinde her ikisini de tecrübe ederiz farklı zamanlarda. Önemli olan her iki duruma da bizim buna nasıl baktığımız, o demlerde nasıl bir hal ve tavır ortaya koyduğumuzdur. Ne yaşadığımızdan ziyada nasıl yaşadığımız kısmı çok daha önemli. Başımıza gelen zorluk ve sıkıntılar kendimizle yapacağımız iç muhasebe kadar şükrü de gerektirir çoğu kez. Eğer doğru bir konum ve tavır alabilirsek zorluk ve sıkıntılar bizi pişirir ve olgunlaştırır zira. Hayatında zorluk çekmemiş bir insanın bize katabileceği bir şey olduğunu düşünmüyorum. Kişinin ontolojik yükselmesi yaşadığı zorluklar sayesinde olur. Konfor ve lüks içinde yetişmiş bir insan-ı kamil var mıdır dersiniz? Mutluluk; para, pul ya da rahatta değildir; mutluluk, içinde bulunduğumuz halde doğru konumlanabilmek, doğru bakış açısını yakalayabilmektedir.
[1] Rum Suresi, 41
[2] Tâ-Hâ Suresi, 128
https://www.dunyabizim.com/mutluluk-icinde-bulundugumuz-halde-dogru-konumlanabilmektir-makale,3014.html