AYHAN ÖZ - AKIL, GÖNLE ÖNAYAK; GÖNÜL, AKLA GÖZ KULAK 15 MAYIS 2023 PAZARTESİ

AYHAN ÖZ - AKIL, GÖNLE ÖNAYAK; GÖNÜL, AKLA GÖZ KULAK 15 MAYIS 2023 PAZARTESİ

AYHAN ÖZ - AKIL, GÖNLE ÖNAYAK; GÖNÜL, AKLA GÖZ KULAK 15 MAYIS 2023 PAZARTESİ


Yüce Allah yarattıklarını muvazeneli yani dengeli şekilde yaratmış. Farklı renkleri bir araya getirmiş ve bizim için seyrine doyulmaz güzellikler var etmiş. Zıtlar arasında bir orta yol tayin etmiş. Sıcakla soğuğu, siyahla beyazı, aydınlıkla karanlığı bu orta yolda buluşturmuş. Zıtları birbirinin varlık sebebi kılmış. Tıpkı mıknatısın iki ucunda olduğu gibi zıtlıkları yeni oluş ve eylemlerin muharriki, enerjisi olarak konumlandırmış. Tıpkı zıtlığın iki yakasındaki erkek ve kadının birbirine yönelik ülfet ve çekimi yeni bir varoluşun habercisi kıldığı gibi. Zıtları ya da zıt gibi görünenleri ayırmak değil mesele; bunların bir aradalığını ve bu bir aradalığın beraberinde getirdiği imkânları aramak ve aralamakta asıl hüner.

Bütün bu anlattıklarımdan gelmek istediğim nokta yine insan. İnsan da bizatihi farklılıklardan, zıtlıklardan nasibini almış. İnsan, maddi yönü olan bir varlık olduğu kadar manevî yönelime sahip bir varlık. Ahlaki hasletlerle kendini teçhiz etmeye liyakatli olduğu kadar gayri ahlaki tutum ve davranışlara da teşne bir canlı. Bu zıtlıklar içerinse akıl ve gönül ilişkisi çok hususi bir yere sahip. İnsan aklını mı yoksa günlünü mü dinlemeli, hangisine kulak vermelidir? Bunlardan biri için diğerinden feragat etmek mümkün müdür? Şayet bu mümkünse bunun muhtemel sonuçları neler olabilir?

İnsan; hisleri, duygusal yönü güçlü bir varlık. Bu hislerin bir kısmı insana fıtraten doğuştan verili; ancak o, bunları terbiye etmek durumunda. Örneğin, merak buna güzel bir örnek. Neyi merak etmek gerektiği konusunda durup düşünmek gerekiyor. Varlığı anlamaya dönük bir çaba için bu, çok kıymetli iken bir başkasının özelini araştırmaya dönük merak bizi yanlış bir yola sokar. Bizdeki hislerin bir kısmını ise yaşantılarımız yoluyla çevreden alırız. Davranışlarımıza yön veren temel saikler içinde duygular önemli bir yere sahip. Bir şeye yönelik ilgimiz, sevgimiz, motivasyonumuz bu duygusal zeminden beslenir.

Bizim için vazgeçilmez olsalar da duyguların çok önemli bir eksikliği var. Duygular kördür. Zira bize hâkim olan duyguların bizi nereye götüreceğini kestirmek oldukça zor. Örneğin, öfke duygusu bizi yanlışa itebilir. Öfkeyle kalıp zararla oturduğumuz çok olur. Ya da sevgimiz gözümüzü kör eder, kalbimize söz dinletemeyiz ve dipsiz bir kuyuya kendimizi mahkûm ederiz. Duyguların körlüğü ancak akılla giderilebilir. İnsan kendini, hislerini tanımaya çalışır, bunları aklın yardımıyla eğitir. Bu sayede duyguların bizi olmadık yerlere sürüklemesinin önüne geçilmiş olur. Yani akıl, gönle önayak olur ve ona, nereye gitmesi gerektiği konusunda kılavuzluk eder, yol gösterir.

Dolayısıyla akıl, insan için büyük bir nimet. Lakin, onun da kendine göre kusurları var. Akıl insana her şeyin bilgisini veremez. Akıl insanı sürekli bir yere bağlayıp, ki kelimenin kök manası bağlamaktır, kontrollü hareket etmeye iterken gönül onun ufkunu sonsuzluğa taşır. Aklın gidemediği yere gönül gider, onun giremediği yere gönül girer. Gönül derinleşmeyi, öze inmeyi, görünenin arkasına geçmeyi mümkün kılar. Yani kendine önayak olan akla, gönül de göz kulak olur. Ona, göremediğini gösterir, duyamadığını duyurur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah “… onların kalpleri vardır ama onunla fıkhetmezler (kavramazlar)…”[1] buyurmaktadır. Bu ayette bahse konu kişilerin kalplerinin, bir şeyi derinlikli kavramak anlamına gelen “fıkhetme” yetisinden mahrum kaldığından bahsedilmektedir. Ayetin hemen devamında gözü olduğu halde görmeyenlerden, kulağı olduğu halde duymayanlardan bahsedilmesi kalbi fıkhetmeyenin gözlerinin hakikate kör, kulaklarının da hakikate sağır kesildiği vurgulamaktadır. Gönül aynası paslanmışsa göz ve kulak hakikatten istenilen ölçüde hisseder olamaz. Maddi anlamda duyulanın ve görülen ötesine geçemez. Maddenin öte yüzünde hakikatin gözü de kulağı da kalptir.

Velhasıl, insana yakışan aklı ve gönlü buluşturmak; onlarla kol kola girerek birlikte yol almaktadır. Varlığın hakikatine giden yol buradan geçse gerektir. Öyle anlıyorum ki aklı önüne katan gönül ve gönlün gücünü arkasına alan akıl, bizi varlık ve varoluş konusunda derinleştirecek bir sinerjiye sahip. Zira bu ikili, görünen kadar onun arkasındaki görünmeyenle de bizi tanışık kılmaya namzet.