Siyonist katillerin, Gazze’de, Filistin’in genelinde ve Lübnan’da gerçekleştirdiği katliamlar ve sürdürdüğü soykırım savaşı, bir yandan bu bölgelerdeki insanların büyük haksızlıklara maruz kalmasına neden olurken bir yandan da siyonist canavarlara özenenlerin de işlerini kolaylaştırıyor ne yazık ki! Dünya kamuoyunun gündemini büyük ölçüde siyonist canavarların katliamlarının ve saldırılarının meşgul etmesi diğer tarafta onlarla yarışarak büyük katliamlar gerçekleştiren başka canavarların katliamlarının ve zulümlerinin gölgede kalmasına neden oluyor.
Bu arada, siyonist katillere özenerek adeta onlar gibi canavarlaşan ve vahşi katliamlar gerçekleştiren eşkıyalar da siyonist katillerin işlerini kolaylaştırıyor. İşledikleri katliamlardan ve zulümlerden dolayı eleştirilere ve tepkilere maruz kalan siyonistler de; “Neden, bizim işlediklerimizi görüyorsunuz da Sudan’daki Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) işlediği katliamları görmüyorsunuz? Onlar sanki bizden çok mu geri kalıyorlar?” diyerek kendi zulümlerinin üstünü örtme fırsatını elde edebiliyorlar. Bu tarz bir savunma yöntemini resmi açıklamalarına yansıtmasalar da kendi hesaplarına çalışan birtakım medya araçları, lobiler ve troller vasıtasıyla kullanıyorlar.
Başkalarının zulümlerini kendi zulümlerine gerekçe olarak kullanma yöntemine yaygın olarak başvurulduğu bilinen bir gerçektir. Bu yönteme Suriye’deki Baas zulmünün savunulmasında, gerçekleştirilen katliamlara gerekçe oluşturma amaçlı propaganda faaliyetlerinde de başvurulduğuna şahit olduk. Siyonistler ise kendi zulümlerini ve katliamlarını “mazur” göstermek ya da basitleştirilmesini sağlamak amacıyla Arap dünyasındaki zulüm uygulamalarından, katliamlardan ve baskılardan sürekli yararlanmaya çalışmışlardır. Bu yönleriyle zalimler birbirlerini tamamlamakta ve birbirlerine mesnet oluşturmaktadırlar.
İnsani ve ahlaki değerlerden soyutlananların, dünyevi çıkarları ve siyasi hakimiyetleri için binlerce, on binlerce insanı katletmeye engel olabilecek vicdanı tamamen kaybetmiş olanların birbirine benzemesi gayet normaldir. Ama garip olan onların birbirlerini, zulme gerekçe ve dayanak olarak kullanma yöntemlerinin kamuoyunda etkili ve insanların bakış açılarını yönlendirmede başarılı olabilmesidir. “Filanca yapmış da çok mu falanca daha fazlasını yaptı!” şeklinde yorum ve değerlendirmelere toplumda sıkça rastlayabiliriz. Ben de, Suriye’de Baas diktasının katliamlarını protesto amacıyla bu ülkedeki olayların başlangıç döneminde Suriye Konsolosluğu önünde düzenlenen bir gösteri esnasında bir şahsa, Baas diktasının bazı cinayet ve katliamlarından söz ettiğimde; “Ooo bu da ne ki! Amerika, Irak’ta bir buçuk milyon insan katletti!” demişti.
Ne yazık ki günümüz medyası, toplum psikolojisini yönlendirmenin ve insanları etkilemenin muhtelif yöntem ve tekniklerini iyi keşfederek zulmedenlerin işlerini kolaylaştırmada başarılı olabiliyor. Tabii ki birbirine benzeyen zalimlerin, katillerin, eşkıyaların bulunması da onların işlerini kolaylaştırıyor.
Örneğin Netanyahu’nun Hitler’den bir farkı yoktur. Ama her ne kadar şiddetle yerilse ve tarihin çöplüğüne atılmış olsa da geçmişte Hitler gibi bir zalimin çıkmış olması bugün Netanyahu’nun işini kolaylaştırıyor. Aynı şey Sudan’da vahşi katliamlar yapan Hızlı Destek Kuvvetleri’nin komutanı Muhammed Hamdan Dagalu için de söz konusudur. Netanyahu da onun işini kolaylaştırıyor.
Birinin Yusuf aleyhisselam’ın kardeşi Bünyamin’in, diğerinin de İslam peygamberinin adını taşıyor olması kendilerine hiçbir şey kazandırmıyor. Bu itibarla insanları isimlerinden dolayı mahkum etmek ne kadar saçma ve anlamsız ise isimleriyle yüceltmek de aynı derecede saçma ve anlamsızdır. Ama ne yazık ki tarihte olduğu gibi bu hata günümüzde de hâlâ yapılabilmektedir.
Zalimlerin isimleri çok farklı olabilir. Ama karakterleri, kişilikleri birbirine çok benzer. Hitler’i, Netanyahu’yu ve Dagalu’yu yan yana koyduğumuzda bunu çok bariz bir şekilde görürüz.
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/ahmet-varol/sudandaki-eskiyalar-siyonist-eskiyalarla-yarista-47099.html