Son günlerde, Birleşik Krallık yani İngiltere’nin 73 yaşından sonra tahta oturan yani kraliyet tahtına geçebilmek için annesini uzun süre beklemek zorunda kalan III. Charles’in Diana Spencer adlı eşinden dünyaya gelen oğlu Prens Harry’nin anılarında, Afganistan’da askerlik görevi sırasında 25 kişiyi gözünü kırpmadan öldürmesini, bundan dolayı hiç vicdan azabı çekmediğini, çünkü onları insan olarak görmediğini dile getirmesi konusu konuşuluyor.
İngiliz prensin bunları anılarında dile getirmesi bir itiraf olarak değerlendiriliyor. Bu, sadece insanlık adına utanç verici bir vahşetin değil aynı zamanda bu vahşeti bir yol, anlayış ve çizgi olarak benimsemenin itirafıdır. Onun heybesinde de bu tür katliamlar var. İngiliz emperyalizmi adına Afganistan’a gitmiş bir prensin şecaat arz ederken söyleyebilecekleri bunlardır. Anılarında, “Ben orada görev yaparken yanımdaki askerlere, yapmayın, etmeyin, öldürmeyin bunlar da insan, diyerek ateş etmemeleri için çaba sarf ettim!” deseydi asıl garip olan bu olurdu. O zaman, “Bu adam acaba doğru mu söylüyor? Yoksa İngiliz emperyalizminin çizgisinden çıkmış mıydı?” diye soru sorma hakkımız olabilirdi. Ama 25 Afganı gözünü kırpmadan katlettiğini, çünkü onları insan olarak görmediğini söylüyorsa dediklerine inanabiliriz. Tabii fazla göze batmasın diye sayıyı biraz azaltmış değilse!
Burada aslında sık sık çağdaş Batıya, “Bu kadar insan hakları davulu çalıyorsunuz. Bize bunca zulüm yapılırken niye kılınız kıpırdamıyor?” diye sorular yönelten mazlumların, Filistinlilerin, Suriyelilerin, Afrikalıların ve daha nicelerinin, özellikle de Müslüman toplumların sorularının cevabı da karşımıza çıkıyor.
“İnsan hakları” Batılının ağzından düşürmediği bir laf. Aslında bu lafı insanların haklarını savunmak için değil dünya üzerinde kurmuş olduğu sömürgeci yapıyı korumak amacıyla bu kadar çok tekrar ediyor. Zaten sicili sömürgecilik, insanlara zulüm, köle ticareti, toplu katliam, ırkçılık anlayışı, bozgunculuk gibi suçlarla dolu olan ve aynı suçları işlemeye devam eden, Afrika insanını gruplar halinde gemilere doldurup köle olarak Avrupa’ya ve Amerika’ya taşıdığı dönemden bugüne anlayışında bir değişiklik olmayan Batı emperyalizminin insan hakları konusunda samimi olacağını beklemek biraz fazla iyimserlik olur. Batılıların insan hakları konusunda hep çifte standartçı davranmaları onların bu konuda samimi olmadıklarını gösteriyor.
Batı emperyalizminin fitilini çektiği savaşlarda izlemiş olduğu politika onun insana veya kendi dışındakilere nasıl bir değer verdiği konusunda yeterince fikir veriyor.
Afrika’da bugün yaşanan yoksulluk ve kuraklığın sebebi Avrupa ülkelerinin sömürge politikalarıdır. Batı bugün Afrika insanının yoksulluğunu da kendi lehine kullanıyor. Hem misyonerlik faaliyetlerinde hem de siyasi baskı politikalarında.
Çağdaş emperyalizm aynı zamanda kavram sömürüsü yapıyor. Karşısına aldıklarını kötü içerikli kavramlarla töhmet altına alarak yıpratmaya çalışırken, iyi içerikli kavramları da tamamen kendine tapuluyor. Onun da ötesinde kendini bu kavramlarla ilgili notları vermeye, raporlar hazırlamaya, karne çıkarmaya yetkili görüyor. Oysa işin gerçeğinde emperyalizm bu kavramları tamamen siyasi amaçlarla ve istediği yöne çekerek kullanmaktadır.
“Terör” ve “insan hakları” kavramları ise kavram sömürüsünde kullanılanların başında gelir. Çağdaş sömürgeci güçler kendilerini insan haklarının bekçisi, başkalarını terörün ortağı olarak göstermek için kamuoyunu etkileme araçlarının tümünden etkin bir şekilde yararlanıyor.
Oysa eğer insanlığa verdiği zarar açısından değerlendirecek olursak, dünyadaki tüm terör örgütlerinin toplamının bir İngiltere bile etmediğini görürüz. Bizzat İngiliz kaynaklarının verdiği bilgilerden anladığımıza göre Afganistan’a gönderilen İngiliz askeri güçlerinin attığı mermi sayısı dünyadaki tüm terör örgütlerinin son elli yılda attığı mermi sayısından fazladır. Diğer işgal güçlerinin kullandığı mermiler ise buna ilave.