Siyonist işgal hükümeti bir yandan Gazze’de soykırım savaşına, aç bırakma uygulamalarına ve katliamlara devam ederken bir yandan da Filistin’in doğusunda yer alan ancak Ürdün Nehri’nin batısında olması sebebiyle Batı Yaka olarak isimlendirilen Türkiye’deki medyanın ise genellikle Batı Şeria dediği bölgede ve Filistin’in kalbi niteliğindeki Kudüs’te saldırılar, baskınlar ve yıkımlar gerçekleştiriyor.
Nasıl Kudüs Filistin’in kalbi niteliğindeyse Mescidi Aksa da Kudüs’ün kalbi sayılır. Filistin halkının duyarlılığının canlı tutulmasında da Kudüs ve Mescidi Aksa’ya sahip çıkma duyarlılığının korunmasının önemli rolü var. O yüzden işgal rejimi 1967 Haziran Savaşı’nda, Mescidi Aksa’nın içinde bulunduğu ve tarihte genellikle Beytulmakdis olarak anılan Eski Kudüs’ü ele geçirmesinden sonra Mescidi Aksa’yı özellikle hedefe yerleştirmiştir.
İşgal rejiminin, bu kutsal mabedi hedefine yerleştirirken yerinde daha önce Süleyman Heykeli veya Siyon Mabedi’nin bulunduğu gerekçesinden yararlanması ise yahudilerin aşırı gruplarını kullanma amacına yönelik bir siyaset ve taktiktir.
İşgal rejiminin Mescidi Aksa’yı ortadan kaldırma planlarıyla ilgili hadiseleri ve tarihi süreci geçmişte çok konuştuğumuzdan burada tekrar etmeye gerek görmüyoruz. Daha çok burayla ilgili güncel gelişmeler ve son durum hakkında bilgi vermek istiyoruz.
Siyonist işgal rejimi Gazze’ye yönelik soykırım saldırılarını başlatmasıyla eş zamanlı olarak Filistin’in 1948’de işgal edilmiş bölgesinde, Batı Yaka bölgesinde ve özellikle Kudüs’te “güvenlik” tedbirlerini azami düzeyde artırdı. Bu çerçevede Mescidi Aksa’yı sıkı bir ablukaya aldığından uzun süre vakit namazlarında Müslümanların buraya girmesini engelledi. Cuma namazlarında da çok az sayıda kişinin girmesine fırsat veriliyordu.
Son haftalarda Mescidi Aksa ablukasının kırılması ve burada yine eskiden olduğu gibi on binlerce kişinin toplanması için geniş çaplı kampanya başlatıldı.
İşgal rejimi bu kampanyanın karşılık bulduğunu ve Mescidi Aksa’ya girmek için kapıları zorlayanların sayısında büyük artış olduğunu görünce bunun Ramazan’da daha da artacağını düşünerek ablukanın sıkılaştırılması yönünde yeni kararlar aldı. Hatta bazı aşırı ırkçı siyonist politikacılar Ramazan’da Mescidi Aksa’nın tamamen kapatılması çağrıları da yaptılar. Ama işgal rejiminin kararları Kudüs’teki, Batı Yaka’daki ve 1948’de işgal edilmiş bölgedeki Müslümanları geri adım atmaya zorlayamadı.
Bunun üzerine işgal istihbaratı siyasi mekanizmaya, daha fazla zorlama yapmanın 2000 yılındaki gibi kitlesel patlamaya yol açabileceği ve işgal rejimini daha büyük sıkıntılara sokacağı uyarısında bulunurken, Mescidi Aksa’ya girişlerin engellenmeyeceğine dair de açıklamada bulunmak zorunda kaldı.
Ama sözlü olarak böyle açıklama yapmalarına rağmen yine de büyük bir kalabalık toplanmasını engellemek amacıyla hem Mescidi Aksa’nın giriş kapılarına, hem Eski Kudüs’ün ana giriş kapılarına yüzlerce polis yığarak, hem de Kudüs’ün Batı Yaka’nın kuzey ve güney kesimiyle irtibatını sağlayan yollara askeri kontrol noktaları koyarak buralardan Kudüs’e ve Mescidi Aksa’ya girişleri zorlaştırmak ve kısıtlamak için engeller oluşturdular.
Bütün bunlara rağmen yine Ramazan ayının ilk Cumasının sabah namazında Mescidi Aksa’da kalabalık bir cemaat toplandı. Cuma namazında ise Mescidi Aksa’nın işlerini takip eden yetkililerin gözlemlerine göre en az 80 bin kişi toplandı.
Tabii bu kadar insanın Mescidi Aksa’ya toplanması kolay olmuyor. Sabah namazını orada kılmayı hedefleyenler geceden, diğerleri sabah namazından hemen sonra yollara dökülüyor ve işgalcilerin oluşturduğu engelleri aşmak için kapıları zorluyorlar. İşgal güçleri de bu şekilde akın akın gelen kalabalıkların tümünü geri çevirmenin ters tepeceği endişesiyle epey bir kısmının geçmesine ve içeri girmesine izin vermek zorunda kalıyor. Bu itibarla Mescidi Aksa üzerindeki ablukanın yarılması Filistin halkının özgürlük mücadelesi açısından önemli bir başarıdır.