Daha önceki yazılarımızda da vurguladığımız üzere, siyonist işgalciler sadece Gazze’de değil, Filistin’in her tarafında, bu toprakların asıl sahipleri durumundaki halkı, ya tamamen imha etmek ya da göçe zorlamak amacıyla başlattıkları savaşı sürdürüyor.
Buna “İsrail” olarak gösterilen ve bizim 1948’de işgal edilmiş topraklar olarak nitelediğimiz bölgeyle, Kudüs de dahildir.
Uluslararası siyonizmin hesabına propaganda yapan birtakım medya organları, sosyal medya trolleri vs. “Filistinliler de, bu bölgeyi yahudilere bıraksın, kendileri başka Arap ülkelerine gitsin!” diye propaganda yapıyorlar. Bazıları da onlara, “Peki neden Avrupa ülkeleri sizi içinde barındırmayıp Filistin’e sürdü?” sorusunu sormak yerine, bu tür propagandaların etkisinde kalabiliyorlar.
Üstelik uluslararası siyonizmin, küresel emperyalizmin İslam dünyasına yönelik fitne ve yakın takip politikalarını yönetmek, Müslümanlar üzerinde Batı emperyalizminin siyasi ve ekonomik egemenliğinin iplerini tutmak üzere kurulacak bir mekanizmayı motive etme amaçlı bir ideoloji olarak geliştirildiği ve bunun için yahudi ırkçılığını kullandığı gerçeğini de gözardı ediyorlar.
Siyonizm ideolojisi küresel emperyalizmle işbirliğinde, yahudi ırkçılığından yararlanabilmek için önlerine bir “Arz-ı Mev’ud” diğer adıyla “Büyük İsrail” idealini koymuştu. Siyonizmin örgütlü yapıya kavuştuğu 1897 Basel Kongresi’nde 100 yıllık bir süre içinde bu idealine kavuşma hedefinden söz ettiği de haklarında yazılan bazı araştırma kaynaklarında dile getirilmiştir. Dolayısıyla dikkatten uzak tutmayalım ki eğer Filistin’de siyonist işgal karşısında, tüm İslam aleminin birlikte savunması gereken mukaddes mekanlara sahip çıkmak için büyük fedakarlıkları göze alan direniş olmasaydı, siyonistler, Türkiye topraklarının da bir kısmını ihtiva eden “Arz-ı Mev’ud”a doğru ilerleme konusunda önlerinin açık olduğunu düşünebilirlerdi.
Bundan dolayı diyoruz ki Filistin’deki direniş tüm İslam âlemini savunan bir direniştir. Siyonist işgalden kurtarılması için mücadele edilen topraklar da tüm İslam âleminin savunması gereken topraklardır. Filistin topraklarında tutunmak için savaşan siyonistler de bu savaşı yalnız başlarına değil çağdaş Batı emperyalizminin bütün unsurlarıyla ittifak halinde sürdürmektedirler. Başaralı olabilmeleri durumunda sadece Filistin’le iktifa edeceklerini zanneden ise büyük bir yanılgı içindedir.
Siyonist işgalciler bu topraklarda tutunabilmek için vahşette sınır tanımadan katliamlar yapıyor. Gazze’de çok büyük bir katliam ve yıkım gerçekleştirdiklerinden Türkiye’de Batı Şeria olarak bilinen Batı Yaka bölgesinde ve Kudüs’te gerçekleştirdikleri saldırılar, yıkımlar, katliamlar, cinayetler ve zulümler gölgede kalıyor. 1948 topraklarındaki Filistinlilere yönelik zulüm uygulamaları ise gündeme bile gelmiyor.
İşgalci katiller son haftalarda Batı Yaka’nın değişik bölgelerinde büyük saldırılar, yıkımlar ve katliamlar gerçekleştirdiler. Bir dönem, iki haftadan fazla bir süre ağırlığı özellikle Cenin ve Tubas bölgesine verdiler. Buralarda şehir merkezlerinde ve mülteci kamplarında büyük çapta katliamlar ve yıkımlar gerçekleştirdiler. Onlarca savunmasız insanı tamamen keyfi bir şekilde katlettiler. Ahaliyi bölgeyi terk etmeye zorlamak amacıyla altyapı tesislerini tahrip ettiler. Kanalizasyonları tahrip ederek atıkların dışarı akmasına ve bölge ahalisini rahatsız edecek durum ortaya çıkmasına sebep oldular.
Sonra askerlerini bu bölgeden çekerek Nuru Şems Mülteci Kampı’na, Tulkerem şehrine ve mülteci kampına baskın düzenlediler. Buralarda da büyük yıkımlar gerçekleştirdi ve onlarca insanı katlettiler. Yolları tahrip ettiler. Aynen Gazze’de olduğu gibi sağlık hizmetlerini engellediler. Kuşatmaya aldıkları yerlerden yaralıların ve öldürülenlerin cenazelerinin çıkarılmasına engel oldular.
İşgalciler bu bölgelerdeki saldırılarında aynı zamanda, Filistinlilerin arazilerini gasp ederek kurmuş oldukları yahudi yerleşim merkezlerine yerleştirilen yahudilerden de milis güç olarak yararlanıyorlar.
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/ahmet-varol/isgalciler-bati-seriada-da-savasta-46506.html