Bangladeş, 1971’de Hindistan’ın kirli politik oyunlarıyla çıkarılan savaşla bağımsızlığını elde etmiş değildir. Bilakis o tarihte her ne kadar Pakistan’dan bağımsızlığını kazandığını ileri sürdüyse de gerçekte iplerini Hindistan’a teslim etmek suretiyle ona mahkum ve bağımlı hale gelmişti. Ama eğer bugün dikta rejimine karşı gerçekleştirilen halk devrimine sahip çıkabilir, Hindistan’a eli mahkum olmaktan kurtulur, özgür siyasi kararlar alabilecek bir güç ve iradeye kavuşursa belki gerçek anlamda bağımsızlık kazanabilir.
Bu açıdan dikta rejimlerine karşı devrim gerçekleştirmek kadar gerçekleştirilen devrime sahip çıkmak, onu korumak da büyük önem taşır. Hatta belki devrimi korumak gerçekleştirmekten daha önemlidir. Bunu Arap Baharı olarak isimlendirilen süreçte yaşanan tecrübelerle de çok net bir şekilde gördük.
Bazıları Arap dünyasında yaşanan acı tecrübeler ve oynanan oyunlar yüzünden, diktatörlere başkaldıran halkları mahkum etmeye, onların aslında birilerinin oyununa geldiğini iddia etmeye varan komplo teorileri üretti. Ben o dönemde yazdığım yazılarda bütün bu komplo teorileriyle zulme başkaldıran halkların mahkum ve suçlu ilan edilmesinin haksız olduğunu sürekli söyledim, halen de söylüyorum. Kalkışmalar da birilerinin komplosu veya siyasi oyunu değil doğal ve toplumsal bir süreçti. Yıllardan beri, uzaktan kumandalı zulüm rejimlerinin baskı ve şiddet uygulamaları altında ezilen halklar artık bu rejimlerden kurtulmak ve özgürlüklerine kavuşmak istiyordu. O yüzden bir yerde patlayan kıvılcım kısa sürede geniş bir alan üzerinde etkisini gösterdi ve diktatörler birbirlerinin ardından devrildi. Ama ne yazık ki sonrasında gerek bölgesel güçlerin ve gerekse küresel emperyalizmin birtakım siyasi taktik ve oyunları etkili oldu. Dolayısıyla diktatörlerin devrilmesi konusunda başarılı olan kitleler bu devrimlere sahip çıkma konusunda başarılı olamadı.
Arap Baharı olgusunda yaşanan acı tecrübelerden dolayı doğal olarak bugün Bangladeş’te gerçekleştirilen ve gerçekten övgüye değer nitelikte olan devrim konusunda da bazı endişeler var. “Acaba aynı oyunlar orada da oynanır ve zulme başkaldıran halkın devrimi çalınır mı?” sorusu zihinleri kurcalıyor.
Bunun önüne geçilebilmesi için yaşanmış tecrübeleri iyi değerlendirmek, geçmişte kitlesel başkaldırılarla kazanılan zaferlerin geri alınması için ne gibi oyunlara ve taktiklere başvurulduğu hakkında iyi bir değerlendirme, tahkik yapmak ve tedbirleri ona göre almak gerekir. Bunun için en başta geçmişteki dikta kalıntılarına her ne vaat ederlerse etsinler güvenmemek, karar mekanizmasında etkili konumda yer almalarına kesinlikle fırsat vermemek gerekir. İkinci önemli husus ise toplumu bir fitneye sürüklemesi ihtimali bulunan provokasyonlara ve bu tür girişimlere yatkın oluşumlara fırsat verilmemesidir.
En önemli husus ise yeni süreçte Bangladeş halkının kendi değerlerine sahip çıkılması konusunda gereken duyarlılığın gösterilmesidir. Bangladeş halkının yüzde 85’ten fazlası Müslümandır ve Müslüman kimliğine sahip çıkmayı da önemsiyor. Halkın bu konudaki duyarlılığının ülkenin siyasi ve kültürel yapısının yeniden şekillendirilmesinde değerlendirilmesi ve önemsenmesi gerekir. Küresel emperyalizmin Müslümanları zayıflatmak ve kimliklerini yıpratmak amacıyla yürüttüğü antipropaganda savaşının ve dezenformasyon faaliyetlerinin etkisinde kalınmadan Müslüman kimliğinin bir izzet ve şeref telakki edilerek önemsenmesi, bu kimliğe sahip çıkılması için çaba sarfedilmesi gerekir.
Geçmişteki dikta rejiminin toplumu sürüleştirmek amacıyla üretmiş olduğu temelsiz ve birilerini tabulaştırma anlayışına dayalı saplantılardan kesin bir şekilde kurtularak asıl ulvi değerlere dönmek ve halkın geleceğini bu değerlere göre şekillendirmek için planlar ve projeler üretmek gerekir. Çağımızın küresel ve bölgesel tağuti güçlerini de gözümüzde fazla büyütmemeli, onların da zaaf noktaları olduğunu ve bunları değerlendirerek daha rahat hareket etme imkanı bulabileceğimizi görmeliyiz.
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/ahmet-varol/devrimi-korumanin-onemi-46191.html