Şura suresinin 36-40. ayetlerinde Müslüman öncülerin temel karakteristik özellikleri sıralanır:
“36- Size verilen şeyler, dünya hayatının geçimidir. İnanıp Rablerine güvenenler için Allah’ın yanında bulunanlar daha iyi ve daha kalıcıdır. 37- Onlar büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınırlar; kızdıkları zaman da affederler. 38- Rablerinin çağrısına gelirler, namaz kılarlar. Onların işleri aralarında danışma (istişare) iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar. 39- Bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman, yardımlaşarak kendilerini savunurlar. 40- Kötülüğün cezası, yine onun gibi bir kötülüktür. Kim affeder, barışırsa onun mükafatı Allah’a aittir. Doğrusu Allah zalimleri sevmez.”
İnsanlığa önderlik etmek ve onları cahiliyenin karanlığından İslam’ın aydınlığına çıkarmak için seçilen Müslüman ümmetin karakteristik özellikleri, üzerinde düşünülmesi gereken oldukça önemli bir konudur:
Bu ayetler önce insanlara geçici ve kalıcı değerlerin gerçek mahiyetini öğrenebilecekleri değişmez bir ilahi ölçü sunuyor: “Size verilen şeyler, dünya hayatının geçimidir. İman edip Rablerine güvenenler için Allah’ın yanında bulunanlar ise daha iyi ve daha kalıcıdır.” İman insan ruhunu yatıştırır. İnsanın güven içinde yolunu izlemesini sağlar. Onu şaşkınlık, çekingenlik, korku ve karamsarlıktan kurtarır… İlk Müslümanlar bütün içtenliğiyle iman etmişti. Bu iman onların ruhları, ahlâkî yapıları ve davranış biçimleri üzerinde şaşırtıcı bir etki bırakmıştı. Onlar tek Allah’a iman edip sadece ona güvendiler.
“Onlar büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınırlar.” Kişi büyük günahlardan ve kötülüklerden kaçınmazsa kalpteki iman berraklığını ve saflığını koruyamaz… İlk Müslümanlar bu özellikleriyle insanlığa önderlik etme sorumluluğunu üstlenmeyi hak etmişti. Bu ideal toplum, arzu ve ihtirasların, şehvetlerin kol gezdiği bir ortamda doğru yolu bulmak isteyenlerin bakıp yollarını buldukları bir yıldız işlevini gördü.
“Öfkelendikleri zaman da affederler.” Kur’an-ı Kerim insanı öfkesini yenmeye, bağışlamaya, affetmeye yöneltiyor ve bu niteliği müminlerin ideal niteliklerinden biri olarak ön plana çıkarıyor.
“Rablerinin çağrısına gelirler.” Rableri ile aralarına giren tüm engelleri ortadan kaldırırlar. Esasen kişi ile Rabbi arasında insanın kendisinden, ihtiraslarından, arzu ve isteklerinden, egoistliğinden başka engel yoktur. İnsan bu engellerden kurtulursa Rabbinin çağrısına koşar ve çağrının gereklerini yerine getirir:
“Onlar namaz kılarlar.” Namaz, İslam’ın ilk temel ilkesinden; Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın peygamberi olduğuna şahitlik etme ilkesinden hemen sonra gelir. Namaz Allah’ın çağrısına olumlu karşılık vermenin ilk belirtisidir. Kul ile Rabbi arasındaki bağdır. Aynı safta rükua giden, secde eden kullar arasındaki eşitliğin göstergesidir; hiçbir baş bir diğerinden üstün ve öncelikli değildir.
“Onların işleri aralarında danışma iledir.” Onlar her meselelerini aralarında danışarak çözerler. Şûrâ, Müslümanların hayatında devlet düzeninden daha kapsamlıdır. Bu, bilinen anlamı ile bir devlet henüz kurulmamış olsa bile her durumda Müslüman cemaatin temel bir niteliğidir, karakteristik özelliğidir.
“Kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için infak ederler.” Genel manada Allah’ın verdiği rızıktan hayır amaçlı harcamada bulunmak İslam ümmetine yöneltilen ilk direktiflerden biridir. Bunun için kalbi cimrilikten arındırmak, mal-mülk sevgisini yenmek ve sadece Allah’a güvenmek gerekir.
İmanın ifade ettiği anlamın bütünüyle gerçekleşmesi için bütün bunlar gereklidir. Dahası:
“Onlar bir zulme ve saldırıya uğradıklarında yardımlaşarak kendilerini savunurlar.” Müslüman ümmet zulme boyun eğmez. Topyekûn yardımlaşarak saldırıya karşı koymak, haksızlığı bertaraf etmek ümmetin karakteristik özelliği ve görevidir. Bu kural hayatta başvurulan genel yöntem olarak şu ifadeyle pekiştirildi: “Kötülüğün cezası, yine onun gibi bir kötülüktür.” Kötülüğe kötülükle karşılık vermek, kötülüğün şımarıp azgınlaşmaması için gereklidir. Çünkü kötülük, yeryüzünde bozgunculuk yapmasını önleyecek bir engelle karşılaşmazsa güven içinde yoluna devam eder. Ama bunun yanı sıra, Allah’ın rızasını elde etmek ve kişi ile toplumu kin ve nefretten arındırmak için kötülüğü bağışlamak özendiriliyor.
“Doğrusu Allah zalimleri sevmez” ifadesi ise, saldırıya karşı dururken sınırı aşmamayı ima ediyor…
Sıralanan bu güzel niteliklerle, insanlığa önderlik ederek Allah katında, Rablerine inanıp sırf ona dayanan müminler için hazırlanan kalıcı ödüle layık ümmetin karakteristik özellikleri çizilmiş oluyor.
(Fî-Zılâli’l-Kur’ân’dan özet.)