Abdullah Yıldız - Kur’ân okudu Müslüman oldu 28 Haziran 2022

Abdullah Yıldız - Kur’ân okudu Müslüman oldu 28 Haziran 2022

Abdullah Yıldız - Kur’ân okudu Müslüman oldu 28 Haziran 2022


Annesi Presbiteryan mezhebine, babası İngiliz Kilisesi›ne bağlı bir ailenin çocuğuydu. Pek dindar olmayan ailesi onu zorla “pazar okulu”na (kilisede Hıristiyanlığın öğretildiği hafta sonu kursu) gönderdi. Tanrı’nın varlığından şüphe etmedi ama kendine anlatılan dini hep sorguladı. İslâm’ın ise “sapık bir din”, Kur’an’ın da “Muhammed tarafından yazılmış bir kitap” olduğunu duymuştu. Zaten İslâm’a daha çok “Muhammedanizm” deniyordu.

On bir yaşındayken annesiyle babası ayrıldı. On dört yaşındayken annesi öldü ve dine daha fazla önem vermeye başladı. On beş yaşındayken din adamı olup Tanrı’nın gösterdiği yolda gitmeye karar verdi. Kiliseye kaydoldu, bir misyoner kuruluşunda gönüllü olarak bir yıl çalıştı; tatillerde manastırda kaldı. Sonra ilâhiyat fakültesine girdi. Papaz veya din dersi öğretmeni olmak istiyordu; dürüst olacağına dair Tanrı’ya söz verdi çünkü din adamı sadece kendinden değil, diğer insanlardan da sorumluydu. Mezun olunca öğretmenliği seçti…

Üniversitede Yunanca İncilleri okumayı öğrendi. Eline aldığı İncil nüshalarındaki farklılıkları gördü: Eski İncillere gidildikçe daha bir saflık ve yalınlık varken, günümüze doğru geldikçe bir şeylerin ilâve edilme veya çıkarılma oranı artmaktaydıBu çok önemli bir gerçekti

Yeni eğitim dönemi başladı; öğrencilerin din dersinde okuyacakları bölümler öğretmenlere paylaştırıldı ve ona Luka İncili ile İslâm dersleri düştü. Üniversitede iken İslâm›la ilgili hiçbir ders görmemişti. Dolayısıyla İslâm’ı öğretmek için hiçbir hazırlığı yoktu. Luka İncili üzerine derslerle başladı. O arada İslâm’ı öğrenmeye çalıştı; bir öğretmen olarak dürüst davranmalı, önce kendi öğrenmeliydi. Luka İncilini öğretirken yoğun bir araştırma yaptı, dokümanlar hazırladı ve Luka’ya objektif bir şerh yazdı. Farklı kaynaklara, şerhlere, tenkitlere baktı; diğer İncillerle karşılaştırdı: İsa›nın öğretileri harikaydı, manevi duyguları okşamakta ve insana güç vermekteydi. Ama çarmıha gerilmesi ile alakalı hikâyelerde İnciller, özellikle Luka İncili zayıf ve yetersizdi. Mesela evharistiya ayini (ekmek-şarap ayini) hakkındaki Pavlus’un ifadeleri İncillerden daha önce yazıldığı halde bunlar İncillere aynen geçmişti yani ifadeler Pavlus’tan alınmıştı. Aslında İsa’nın kendisini insanlık adına feda etmesi ifadelerini Pavlus yazmış ve bunlar Luka’nın yazdıkları arasına sokuşturulmuştu… Sonunda İsa›nın çarmıha gerilmediği ve onun Tanrı olmadığı kanaatine vardı. (İslâm›ın bu konuda ne dediğini henüz öğrenmemişti.) İsa’nın Tanrı değil, Tanrı’nın kelâmı (vahyi) olduğuna inandı. Oysa o, “kelâm”ın İsa ve dolayısıyla Tanrı olduğuna inandırılmıştı… Hıristiyan geleneğinde yetiştirilmişti… İncil’i okurken bazı şeyler tuhaf gelse de her şeyi sembolik olarak algılamaya alıştırıldığı için yoluna devam etti…

Sonra İslâm’la ilgili dersi hazırlamak için bir Kur’an tercümesi aldı. Öncelikle İsa ile ilgili ayetleri inceledi: Okudukları onu şok etti. Bu ayetler İsa’nın “Allah’ın kelâmı” olduğunu ama onun tanrısal mahiyetinin bulunmadığını söylüyordu. Kendi kendine düşündü: “Çok ilginç! Benim Luka İncili›nden yola çıkarak bulduğum şeyleri bu kitap da söylüyor. Muhammed, Kur’an’ın yazarı olsaydı, bunu nasıl bilebilirdi? Bugün ben biliyorum, çünkü eski kaynaklara ulaşma imkânım var, oysa o bu imkândan mahrumdu. Üstelik Muhammed okuma yazma da bilmiyordu…”

Luka İnciline yazdığı gibi Kur’an’a da bir yorum yazmaya karar verdi. Kur’ân’a meydan okuyacaktı! Zaten Kur’ân meydan okumaya çağırmaktaydı: “Samimiyseniz bunun bir benzerini de siz yapın!” (Bakara, 23). Büyük bir dikkatle Kur’an’ı baştan sona okudu. Birkaç sayfa yorum yazdı fakat beceremedi (sakladı ama kimseye göstermedi; çünkü utanılacak tutarsız yorumlarla doluydu). Bu arada şunu fark etti: Kur’an’da bir problemle karşılaştığı zaman, daha sonra onun karşılığını bulmaktaydı. Fakat Luka İnciline yorum yazarken bir problemle karşılaşıp onun cevabını aradığında, daha başka problemlerle karşılaşıyordu. Kur’an üzerinde çalışmaya devam ettikçe sıradan bir metinle değil, ilâhî bir kitapla karşı karşıya olduğunu, onun Tanrı kelâmı olduğunu anladı. Ona düşen artık iman etmekten başka bir şey değildi. Hiçbir Müslüman’la tanışmadan, sadece Kur’an’ı okuyarak Müslüman oldu

(Aydoğan Arı-Yusuf Karabulut, İhtida Öyküleri, DİB Yayınları, 2016, s.17-21)

Rabbim Kur’ân-ı Kerim’i okuyup anlayarak “gerçek Müslüman” olanların sayısını artırsın. 

Âmin.