Bosna Müslümanlarının bilge lideri Aliya İzzetbegoviç, yaklaşık yarım asır önce kaleme aldığı İslâm Deklarasyonu isimli kitabında, ‘Muazzam geri kalmışlığı sebebiyle İslam dünyasının benimsemek zorunda kalacağı hızlandırılmış gelişme temposunun her yerde, onu takip eden despotluk, rüşvet, ailenin tahribi, hızlı ve haksız zenginleşme, yetenekli ve değer tanımayan bireylerin ön plana çıkması, geleneklerini yok eden hızlı şehirleşme, toplumsal ilişkilerin bayağılaşması, alkolizmin, esrar ve fuhşun yayılması risklerini’ beraberinde getireceği öngörüsünde bulunmuştu. Bu tespitin hemen ardından da böyle bir durumda ortaya çıkacak olan “kültürsüzlük selini” engelleyebilmenin yegâne çaresine işaret etmişti: “Allah’a olan temiz ve sarsılmaz bir iman ve halkın tüm katmanları tarafından dinî vecibelerin yerine getirilmesi.” Devamla demişti ki: “Medeniyetin kültürü yok etmemesini ancak din temin edebilir. Bazı hadiselerin gösterdiği gibi çıplak maddî ve teknik ilerleme, açık bir barbarlığa dönüşebilir.”
Aliya’nın sözünü ettiği “medeniyet”; elbette Mehmet Âkif’in “tek dişi kalmış canavar” diye nitelediği ve kültür adına, kadim değerlerimiz adına, insanlık adına ne varsa aşındırarak adım adım yok eden Avrupa kaynaklı “uygar barbarlık”...
Böyle bir ortamda kadim değerlerimizi ayakta tutabilmek zor ama imkânsız değil. Müslüman kalabilmek, “avucumuzda kor taşımak” gibi bir sabrı/direnci gerektiriyor olsa da bunu başarmak zorundayız. Üstat Saadettin Ökten, bu hakikati bilgece ifade ediyor: “Türkiye’deki insanlar kapitalizmi, moderniteyi yeni tanıdılar. Çok hoşlarına gitti. Gitmeyecek gibi de değil yani... Şimdi de onun türbülansı devam ediyor. Hem Müslüman kalalım hem de modernist, kapitalist olalım diyorlar. Bu olmayacak. Bu olmaz. Bunun sancılarını çekiyoruz. Ne yapılabilir? Onu ben bilmem. Ama şunu çok iyi biliyorum. Eğer biz Müslüman kalamazsak yok oluruz. Ve biz yok olduğumuz zaman bütün insanlık da yok olur. Modernizme karşı durduğu halde onu reddetmeyecek, yumuşatacak, bünyesine alacak, insanileştirecek tek kaynak; İslam muhabbeti ve hizmetidir. Ben bunu görüyorum.”
Modern barbar uygarlığın yol açtığı “kültürsüzlük seli”nin bazı sonuçlarını MAK Danışmanlık tarafından yapılan bir ankette görebiliriz: Ülkemiz insanının %14’ü Allah’a, %25’i meleklere, %24’ü Kur’an’a, %37’si Peygambere (Hz. Muhammed’e (s.a), %27’si öldükten sonra dirilip hesaba çekileceğine inanmıyor. %68’i Kur’an’ı Arapça hattından okuyamıyor, %83’ü Kur’an’ın Türkçe mealini hiç okumamış. %77’si Hz. Muhammed’in hayatını okumamış. %43’ü hiç camiye gitmemiş. %55’i oruç tutmuyor, %78’i namaz kılmıyor, %35’i gusül abdesti almıyor veya bilmiyor…
Bu durumda “vur patlasın, çal oynasın” türünden bir yaşam biçiminin oluşturduğu seküler anafora kapılanların sayısının hızla artmasına şaşmamalıyız.
“Âlemlere rahmet” Hz. Muhammed Efendimiz (s.a.), böyle bir anaforu, ateş temsili ile anlatıyor:
“Benim misalimle sizin misaliniz, şu temsile benzer: Bir adam var, ateş yakmış. Ateş etrafı aydınlatınca, pervaneler (gece kelebekleri) ve aydınlığı arayan bir kısım hayvanlar bu ateşe kendilerini atmaya başlarlar. Adamcağız onları kurtarmaya (mâni olmaya) çalışır. Ancak hayvanlar galip gelerek çoklukla ateşe atılırlar. Ben tıpkı o adam gibi ateşe düşmemeniz için belinizden yakalıyorum, ancak siz ateşe ateşe koşuyorsunuz” (Buhârî, Rikâk 26, Enbiya 40; Müslim, Fezâil 17; Tirmizî, Emsâl 7).
İşte bugün modern-seküler hayata imrenip ateşe ateşe; günah ve inkâr anaforuna koşanlardan, dahası “dinlerini oyun ve eğlence, -başka yorumla- oyun ve eğlenceyi din (hayat tarzı) edinenler”den geçilmiyor.
En’âm suresinin 70. ayeti işbu inkâr furyasına dikkat çekerken, o alaycı sapkınlara karşı duruşumuzu da belirliyor: “Dinlerini oyun ve eğlence edinen ve kendilerini dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak! Ve hiçbir kimsenin kazandığı şey yüzünden kendisini helake atmamasını, kendisi için Allah’tan başka hiçbir dost ve hiçbir şefaatçi bulunmadığını Kur’ân ile hatırlat. O, azaptan kurtulmak için bütün varını feda etse, kendisinden alınmaz. Onlar kazandıkları şey yüzünden helake uğratılmışlardır. Onlar için, inkâr ettiklerinden dolayı kaynar bir içecek ve can yakıcı bir azap vardır.”
Rabbim bizleri Kur’ân-ı Kerim’e uyanlardan ve Kur’ân-ı Kerim’le uyaranlardan eylesin.