Abdullah YILDIZ - İslâmî Hareket Öncüleri - 9 Kasım 2021

Abdullah YILDIZ - İslâmî Hareket Öncüleri - 9 Kasım 2021

Abdullah YILDIZ - İslâmî Hareket Öncüleri - 9 Kasım 2021


Hayreddin Karaman hocamızın “İslami Hareket Öncüleri” kitap serisinin ilk beş cildi elimde. Sık sık linç kampanyalarına uğrayan hocama hürmet ve dualar ediyor, İz Yayıncılık’a teşekkürlerimi sunuyorum. 

Doğrusu, İslâmî uyanışın öncülerinin hayat hikâyelerini, mücadelelerini ve örnekliklerini çok önemserim. Hayreddin hocamız başta olmak üzere birçok üstadımızla yaptığım mülakatları yıllarca editörlüğünü yaptığım Umran dergisinde “Geçmişten Geleceğe Ko(nu)şanlar” başlığıyla yayımlamış, ayrıca “Adanmış Ömürler” ismiyle de kitap olarak Pınar Yayınları’ndan çıkarmış bulunuyorum.

Hayreddin hocam İslâmî hareketin/uyanışın öncülerini, “yenileşmeyi ve gelişmeyi İslâmî temele dayandıran, çözümü gene İslâm’da arayan siyaset, ideoloji ve hareket adamları” olarak tanımlıyor. Bu simaları tanımlamak için kullanılan “İslâmcı” terimini, İkinci Meşrûtiyet’ten sonra, ülkenin siyasî, sosyal, ahlâkî düzeni için farklı kaynaklara ve düşüncelere yöneliş başladığında “Batıcılık, Türkçülük, Osmanlıcılık” ideolojilerine karşı gelen düşünce ve hareketin adı olarak alıyor ve bu terim ile “tecdîd ve ıslah” terimleri arasında şöyle bir bağ kuruyor: “Beşeri olup eskiyeni yenileme (tecdîd) ve bozulanı düzeltme (ıslah) İslâm’ın ilk devrinden beri İslâm kültüründe ve İslâmî hayatta var olagelmiştir. Zikrettiğimiz dönemde eskiyen ve bozulan düzen, saltanat ve istibdad dönemlerinde uygulanan -kaynağı ilâhî olsa da yorumu ve uygulanışı bakımından beşerî olan- düzendir. Diğer ideolojiler İslâm›ı düzenin temel kaynağı olarak almaya karşı çıkarken, adına İslâmcı denen âlimler ve düşünürler kurtuluşun İslâm›da olduğunu, ancak İslâm›a dayandırılmış olsa bile beşerî olup artık eskimiş bulunan veya öteden beri yanlış olan yorum ve uygulamaların tecdîd ve ıslah edilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Şu halde İslâmcılar, bildiğimiz müceddid ve muslihlerin belli bir dönemde aldıkları yeni isimden ibarettir ve yaptıkları iş tecdîddir, ıslahtır. Islah ve tecdîd fikirde veya fiilde yahut her ikisinde olur. Eğer ilimde ve fikirde olan ıslahat ve tecdîd, ferdin ve toplumun hayatında gerçekleşsin diye harekete geçilir, teşkilat yapılır ve planlı, programlı bir faaliyet yürütülürse “İslâmî hareket” olur…”

Bu anlayıştan yola çıkarak İslâmcı, ıslahatçı ve müceddidleri “İslâmî hareket öncüleri” adı altında inceleyen Karaman hocamız, Peygamberimizin (s.a.) “Allah her yüz yıl başında bu ümmete, dinini yenileyecek biri(leri)ni mutlaka gönderecektir” hadisinde geçen ‘yenileyecek’ kelimesinin Arapça karşılığının “tecdîd” kökünden gelmesinden hareketle şu tespiti yapıyor: “Dinde tecdîdden söz edildiğinde yenilenen din değildir, Müslümanların din anlayış ve uygulamalarında hâsıl olan bozulmalar ve sapmalardır. Hadiste de “dini yenileyecek” değil, “ümmetin dinini yenileyecek” ifadesi kullanılarak ‘yenilenecek olanın dinin aslı değil, ümmetin anlayış ve uygulaması olduğuna’ işaret edilmiştir.”

Ayrıca ‘zaman, mekân, kültür şartlarına uygun olarak yapılmış ictihadlar, verilmiş fetvalar, hükümler ve uygulanmış çözümlerin beşerî olduğunu; yani yanılması caiz olan âlimler tarafından vahyin yorumu ile ortaya konduğunu’ hatırlatan hocamız, ‘bunların eskiyip işe yaramaz hale gelebileceğini ve ümmetin ihtiyacına cevap veremediği halde üzerinde ısrar edenlere karşı yine vahye dayalı ve usule uygun yorum ve ictihadlarla yapılan değiştirme ve ıslah faaliyetinin de “tecdîd” içinde yer aldığını’ söylüyor.

İşte iki asır kadar önce yeni bir meydan okumayla karşılaşan İslâm dünyasında ortaya çıkan “İslâmî hareket öncüleri” üzerine bir çalışma yapma nedenini hocamız şöyle açıklıyor: “Bugün İkbal’i, Reşid Rıza›yı, Akif›i, Hasen el-Bennâ’yı, Said Halim Paşa’yı, Mustafa Sabri Efendi’yi... okurken birçok probleme ortak olduğumuzu, onların tecrübelerini bir daha gündeme getirdiğimizi görüyoruz. Onları en sağlam kaynaklardan okuyup öğrenseydik hatalarımız daha az, isabetlerimiz daha çok olabilirdi.”

Ona göre, “İslâmî hareket öncülerini tasnif ederek birçoğunu ait olmadıkları çerçeveye sokmak yerine ‘her birini bir âlem’ kabul ederek tanımak, bilmek ve tanıtmak daha uygun bir yöntemdir. Yetişmekte olan nesiller için örneklervazgeçilemez eğitim araçlarıdır. Düşünceleri, hareketleri, güzel ahlâkları, etkileri ile kitleleri peşlerine takmış, gönüllerde taht kurmuş, bazıları asıldığı, sürüldüğü, işkence ve hakaret gördüğü halde ve aradan yüzyıllar da geçmiş iken hâlâ sevilen ve anılan insanları tanımak, onları örnek almak, adam olma yolundaki çabamıza mutlaka müspet katkı yapacaktır.”

Kaynak / Yeni Şafak Gazetesi