Abdullah İbnu Abbas (r.a) anlatıyor: ‘Uyeyne İbnu Hısn (Medine’ye) gelince, kardeşinin oğlu Hürr İbnu Kays’ın yanına vardı. Hürr İbnu Kays ise Hz. Ömer’in yakınlarındandı. Onun meclisinde yaşlı veya genç bir kısım kurrâ ve fakihler müşavere heyeti olarak bulunurdu. Uyeyne:
“Ey kardeşimin oğlu! Emirü’l-mü’minin’in yanına girmem için izin taleb et!” dedi. O da izin istedi.
Ancak (Uyeyne, Ömer’in) yanına girince dedi ki:
“Yeter artık! Ey İbnu’l-Hattab sen bize bol vermediğin gibi, aramızda adaletle de hükmetmiyorsun!”
Hz. Ömer (r.a) pek öfkelendi. Neredeyse dövmek için üzerine yürüyecekti ki, Hürr (r.a) atılıp:
“Ey Müminlerin Emiri! Allah Teâlâ, Resûlüne: “Affı esas tut, ma’rufu emret ve cahillerden de yüz çevir!” (A’raf/199) diye emretmiştir. Bu adam da cahillerden biridir” dedi.
Vallahi, Hürr (r.a) ayeti okuyunca, Ömer (r.a) olduğu yerde kalıp hiçbir şey yapmadı. Hz. Ömer (r.a) Kitabullah’ın yanında hemen durur, onu koyup geçmezdi.’ (Buhârî, İ’tisam 2, Tefsir, A’râf 5).
Bu olayda, Hz. Ömer’in (r.a) Kur’ân’ın talimatına derhal uyması kadar, Hürr İbnu Kays’ın (r.a) Halife Ömer’i Allah’ın sözü olan Kur’ân-ı Kerim’le uyarması da önemlidir. Uyaran da uyarılıp uyan da ne güzel!
İbnu Sîrîn rahimehullah anlatıyor: ‘Bir adam Hz. Ömer’e (r.a) gelerek:
“Ben ve arkadaşım ihramlı olduğumuz halde Akabe’deki bir tepeye doğru atlarımızla yarış yaptık ve bu esnada bir ceylan öldürdük. Bu fiilimize hükmünüz nedir?” diye sordu. Hz. Ömer, yanında bulunan birine:
“Gel beraber hükmedelim” dedi.’
İbnu Sîrîn der ki: ‘İkisi birlikte bir keçiye hükmettiler. Bunun üzerine adam döndü ve yanındakilere:
“Ömer’e bakın, Müminlerin Emiri ama, bir ceylan hakkında hüküm veremiyor, yardımcı olarak bir adam çağırıyor!” dedi. Bu sözü işiten Ömer (r.a), adamı çağırtıp:
“Sen Mâide suresini okudun mu?” diye sordu. Adam: “Hayır!” deyince:
“Pekiyi hüküm vermede yardımını istediğim bu adamı tanıyor musun?” dedi.
Adam bu soruya da: “Hayır!” deyince Ömer (r.a):
“Eğer, Mâide suresini okuduğunu söyleseydin dayakla canını yakacaktım” dedi ve ilâve etti:
“Cenâb-ı Hakk Kitab-ı Mübîn’inde: “Ey iman edenler... İçinizden adalet sahibi iki kişi hüküm versin...” (Mâide/95) buyurmuştur. Ve şu da Abdurrahman İbnu Avf’tır.” (Muvatta, Hacc 231 (1,414).
Hz. Ömer’in “Ey iman edenler! İhramda iken av hayvanlarını öldürmeyin. Sizden kim böyle bir hayvanı kasten öldürürse öldürdüğüne denk bir evcil hayvanı ceza olarak ödesin. Buna aranızdan adalet sahibi iki kişi hüküm versin…” (Maide/95) ayetinin gereğini yaptığı, soru soranın da bu ayeti bilmediği anlaşılıyor. O zât bildiği halde o saygısız çıkışı yapmış olsa belki azarlanırdı, ama Kur’ân en güzel hakemdi…
Resulüllah’ın terbiyesinden geçen Hz. Ömer (r.a) anlatıyor: ‘Lakabı “Hımâr” olan bir adam vardı. Bu zat zaman zaman Resûlüllah’ı güldürürdü. Hz. Peygamber bu adamı, içki sebebiyle dövdürmüştü. Bir gün yine içki suçuyla getirildi. Resûlullah emretti, celde uygulandı. Cemaatten birisi:
“Allah’ım şu adama lânet et! Kaç sefer içki sebebiyle getirildi, bir türlü ıslah olmuyor” diye beddua etti.
Resûlullah (s.a): “Ona lânet etmeyin. Allah’a yeminle söylüyorum, bu adam hakkında bildiğim bir şey varsa o da Allah ve Resûlünü samimiyetle sevmiş olmasıdır” buyurdu’ (Buhârî, Hudûd 5).
Ebû Dâvûd’da, Ebû Hüreyre’den (r.a) kaydedilen bir rivâyette: “Böyle söylemeyin, fakat: “Ey Allah’ım, ona rahmet et, onun taksiratını affet!” deyin” buyurmuştur.
“Hımâr” lakaplı zâtın “Hummâr” (şarapçı) diye de anıldığı, haram kılınmasına rağmen içkiyi bir türlü bırakamayan Nuayman (Na’mân) ile aynı kişi olduğu ve ağır şakalar yaptığı bilinir. İslâm’da içki haramdır ve içene ceza olarak celde (sopa) vurulur ama bu suçu işleyene lanet edilemez.
Ebu Zerr (r.a) anlatıyor: ‘Resûlullah (s.a) buyurdu: “Bir kimse diğer bir kimseyi fıskla veya küfürle itham etmesin. Aksi taktirde, itham edilen arkadaşında bunlar yoksa, kelime kendine döndürülür.” (Buhârî, Edeb 44)
Allah onlardan razı olsun. Âmin…
Kaynak / Yeni Akit Gazetesi