Bakara suresinin 244. âyeti ile başlayalım:
“Öyleyse Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah her şeyi işiten, her şeyi bilendir.”
Müslümanlar, bir saldırıya uğradıklarında birbirlerine yardım ederek (bk. Şûrâ/39) hep birlikte ortak düşmanlarına karşı canlarıyla, mallarıyla savaşırlar. Bu, onların refleks haline getirmeleri gereken asli özelliklerinden biri, hatta birincisidir. Bu bağlamda Bakara/245’te de Allah yolunda infak özendirilir.
Kur’ân-ı Kerim, Allah yolunda savaşa dair İsrailoğulları tarihinden ibretâmiz bir olaya dikkatimizi çeker:
“Mûsâ’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi? Peygamberlerine ‘Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım’ dediklerinde o, ‘Ya size savaş farz kılınır da savaşmazsanız’ dedi. ‘Yurtlarımızdan ve çocuklarımızdan uzaklaştırıldığımız halde niçin Allah yolunda savaşmayalım?’ dediler. Üzerlerine savaş farz kılınınca da, içlerinden azı hariç, yüz çevirdiler. Allah zalimleri iyi bilir.” (Bakara/246)
Hz. Mûsâ (a.s.) İsrailoğullarının hem dinî hem de siyasî lideri idi. Ancak onun zamanında yaşayanlar, komutan peygamberiyle birlikte cihada katılacak yerde “Sen ve rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız” (Mâide/24) dediler. Hz. Mûsâ’dan sonra gelen peygamber Yûşa’ da dini-siyasi otoriteydi. Bu sistem yüzyıllarca sürdü. Peygamber Samuel zamanında İsrailoğulları korkaklıkları yüzünden büyük bir yenilgi alınca peygamberlerine gelip kendilerine bir komutan-kral atamasını istediler. Onlara bir komutan atayan Samuel, onların savaştan geri durabilecekleri ihtimaline karşı kendilerini uyardı…
“Peygamberleri onlara ‘Allah size Tâlût’u komutan-hükümdar gönderdi’ dedi. ‘Biz hükümdarlığa ondan daha lâyık iken ve ona servet bakımından bir zenginlik de verilmemişken o nasıl üzerimize hükümdar olur?’ dediler. Peygamberleri ‘Allah onu sizin için seçti, kendisini ilimde ve bedende daha güçlü kıldı’ dedi. Allah mülkünü dilediğine verir ve Allah her şeyi kuşatan, her şeyi bilendir.” (Bakara/247)
Tarihî bilgilere göre, Samuel’in yaşlandığı günlerde İsrailoğulları Gazze civarında Filistîlerle yaptıkları bir savaşta yenilgiye uğramış, çok önem verdikleri kutsal sandığı da (tabut) Filistîlere kaptırmışlardı. Bunun üzerine Samuel’den güçlü bir komutan-kral istediler. Samuel, Allah’ın bildirmesiyle Tâlût’u buldu ve İsrailoğullarına komutan atadı. Tâlût uzun boyundan dolayı bu lakapla anılırdı; asıl adı Saul b. Kays’tı…
“Peygamberleri, onlara: Haberiniz olsun, Onun komutanlığının belgesi, size o tabutun gelmesi olacaktır ki onda Rabbinizden bir ferahlık, Musa ve Harun ailelerinin bıraktıklarından hatıralar vardır. Onu melekler getirecektir. Eğer inanıyorsanız, bunda sizin için kesin bir delil vardır.”
“Tâlût, ordusuyla yola koyulunca, ‘Allah muhakkak sizi bir nehirle imtihan edecek; kim ondan içerse benden değildir, onu tatmayansa bendendir, eliyle bir avuç avuçlayan hariç’ dedi. İçlerinden pek azı dışındakiler sudan içtiler. Kendisi ve onunla beraber inananlar nehri geçince, ‘Bugün Câlût’a ve askerlerine karşı duracak gücümüz yok’ dediler. Allah’a kavuşacaklarını umanlar ise, ‘Nice az topluluk, Allah’ın izniyle sayıca çok topluluğu yenmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir’ dediler.”
“Câlût ve askerlerinin karşısına çıkınca da ‘Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sabit kıl ve inkârcı topluluğa karşı bize yardım et!’ diye yalvardılar.” (Bakara 2/248-250)
Tâlût’un kumandanlığını kabul eden İsrailoğulları, yenilgiyle kaybettiklerini geri almak üzere onun komutasında sefere çıktılar. Yol üzerindeki Ürdün nehrine yaklaşınca Tâlût, askerlerinin su içmesini yasaklayarak ordunun kendisine bağlılığını ve irade gücünü sınamak istedi. Askerlerin çoğu sudan içip sınavı kaybettiler. Filistîler güçlü bir düşmandı. Câlût (Golyat) isimli çok iri ve güçlü bir komutanları vardı. İsrailoğulları ordusu düşmanı görünce yine korktular. Ama Tâlût, mücahidlerini yüreklendirdi…
“Derken, Allah’ın izniyle onları yendi. Davud, Câlût’u öldürdü ve Allah, kendisine hükümdarlık ve hikmet verdi ve ona dilediği şeylerden de öğretti. Eğer Allah’ın, insanları birbirleriyle savması olmasaydı, yeryüzü mutlaka bozulur giderdi. Fakat Allah, bütün âlemlere karşı büyük bir lütuf sahibidir.” (Bakara/251)
Bugün roller değişti; İsrailoğulları Firavun ile Câlût’un yolunu, Filistin-Gazze mücahidleri ise Hz. Musa ile Tâlût’un yolunu tuttular. İnanıyoruz ki, Tâlût’un/Filistinlilerin bir avuç imanlı ordusu bugün yine Gazze’de inkârcı zalim Siyonistlerin/Câlût’un kalabalık ordusunu yenecektir inşallah.
Kurban Bayramımız mübarek olsun.