Abdullah YILDIZ - Beş Vakit Tesbih/Tenzih ve Hamd - 16 Mart 2021

Abdullah YILDIZ - Beş Vakit Tesbih/Tenzih ve Hamd - 16 Mart 2021

Abdullah YILDIZ - Beş Vakit Tesbih/Tenzih ve Hamd - 16 Mart 2021


“Kıyamet koptuğu gün, işte o gün insanlar birbirinden ayrılırlar.” “İman edip salih ameller işleyenler, Cennette ağırlanırlar.” “Âyetlerimizi ve âhiret buluşmasını yalan sayıp inkâr edenlere gelince, işte onlar azabın içine bırakılırlar.” “O halde akşama girdiğiniz zaman da sabaha girdiğiniz zaman da Allah’ı tesbih edin.” “Göklerde ve yerde, ikindileyin de öğleye erdiğiniz zaman da hamd O’nadır.” (Rûm, 14-18)

Müfessirlere göre bu ayetlerde, Cennet’e kavuşmak için beş vakit namaz emredilmiştir. Şöyle ki:

Mahşer günü insanlar ikiye ayrılırlar: İman edip salih ameller işleyenler Cennet’te mutlu olur, iyi muamele ve ikram görür, nimetlere erer ve sevinirler; inatçı inkarcılar ise ahiret azabını tadarlar.

Ve Kıyamet saati kesinlikle gelip çatacaktır; o gün azap içinde olmaktan kurtulup Cennet bahçelerinde neşelenebilmek için şimdi Allah’ı tesbih ediniz. Her şey değiştiği halde zâtı yokluk ve eksiklikten uzak ve münezzeh tek ve ebedî Sübhân olan Allah’ı şirk ve eksiklik şüphelerinden tenzih ediniz.

“Tenzih” ya yalnız kalp ile olur: kesin itikat; veya onunla beraber dil ile olur: duyulacak şekilde söylemek; yahut bunlarla beraber bir de özel fiil ve davranışlarla olur ki bu da salih ameldir. Birincisi asıl, ikincisi onun meyvesi, üçüncüsü de ikincinin meyvesidir. Çünkü insan, kalbinden bir şeye itikat edince o dilinden meydana çıkar, söylediği zaman da doğruluğu, durum ve davranışlarından belli olur. Dil kalbin tercümanı, amel de dilin delilidirRükünlerin efdali ise hem dil ile zikri, hem kalp ile niyeti içine alan namazdır. Onun için namaz hem zikirdir hem bir tenzih ve tesbihtir. Şu halde tesbih denince her çeşidini içerirse de mutlak (kayıtsız) ifade, mükemmele yorumlanacağına göre ilk önce namaza yorumlanır.

Onun için burada beş vakit namaz saatleri özetlenmiştir ki, zamanın Ahirete doğru akışını gösteren en önemli inkılap anlarını takip eden bereketli saatleridir. 

Önce makam, korkutma ve uyarma makamı olması itibariyle geceye doğru “o zaman ki akşamlarsınız”. Bu iki vakti içine alır: 

Birisi, güneşin batışını takip eden mağrib (yani birinci ‘ışâ denilen) akşam namazı vakti ki, şafak denilen kızıllık veya beyazlık kaybolana kadar. 

İkincisi, şafağın kaybolmasını takib eden son ‘ışâ, yani yatsı namazı vakti fecre (imsak vaktine) kadar.

 

Üçüncüsü “ve o zaman ki sabahlarsınız”. Fecr-i sadıktan, yani tan yerinin ağarmasından güneş doğana kadar. O ne güzel zaman ve ne güzel nimet! 

“Göklerde ve yerde ve ikindileyin hamd de O’nundur.” Burada ‘aşiy akşam üstü demek olduğuna göre ikindi vaktinin asr-ı sâni olması gerekir. “Hem de o zaman ki, öğlen edersiniz.” Bu ikisi ile tam beş vakit olmuş olur. Burada öğlenin sonraya bırakılması, fâsılaya (âyet sonlarındaki uyuma) riayet için denilmiş ise de inzar (uyarma) nüktesiyle akşamın önce zikredilmesindeki tekabüle (karşılık olmaya) riayet için ikindinin “‘aşiy” terimiyle öne alınmış olması makama daha uygundur (Hak Dini Kur’ân Dili, Kur’ân Yolu).

Hûd/114, İsrâ/78, Tâhâ/130 vd. ayetlerde de belirtilen namazın beş vaktinin sınırlarını Cebrail aleyhisselâm Resûlüllah’a (sa) Mekke’de uygulamalı olarak göstermiştir: 

“Cibril bana, Beytullah’ın yanında, iki kere imamlık yaptı. Bunlardan birincide öğleyi, gölge ayakkabı bağı kadarken kıldı. Sonra, ikindiyi her şey gölgesi kadarken kıldı. Sonra akşamı güneş battığı ve oruçlunun orucunu açtığı zaman kıldı. Sonra yatsıyı, ufuktaki aydınlık kaybolunca kıldı. Sonra sabahı şafak sökünce ve oruçluya yemek haram olunca kıldı. İkinci sefer öğleyi, dünkü ikindinin vaktinde her şeyin gölgesi kendisi kadar olunca kıldı. Sonra ikindiyi, her şeyin gölgesi kendisinin iki misli olunca kıldı. Sonra akşamı önceki vaktinde kıldı. Sonra yatsıyı gecenin üçte biri gidince kıldı. Sonra sabahı yeryüzü ağarınca kıldı. Sonra Cibrîl bana yönelip: “Ey Muhammed! Bunlar senden önceki peygamberlerin vaktidir. Namaz vakti de bu iki vakit arasında kalan zamandır!” dedi. “ (Tirmizî, Salât 1, (149); Ebû Dâvud, Salât 2, (393)

Kaynak / Yeni Akit Gazetesi