Son zamanlarda gerek TV dizileri gerekse hakkında yazılan romanlar ve kitaplarla Barbaros Hayreddin Paşa’nın gündemimize girmesi güzel bir gelişmedir. O gazi, mücahid, “denizin reisi”, Barbaros Hızır Hayreddin Paşa’dır; 1520’de Cezayir’de yaptırdığı caminin kitabesinde yer aldığı üzere, “es-Sultânü’l-mücâhid mevlânâ Hayreddin ibn el-emîr eş-şehîr el-mücâhid Ebî Yûsuf Ya‘kûb et-Türkî”dir. Ancak, dizi ve romanlarda hakikatle hayâl birbirine karışmakta ve tarihi şahsiyetler genelde yanlış tanınmaktadır.
İşte biz, Barbaros Hayreddin Paşa’nın daha doğru ve hakikate uygun tanınmasına katkı sağlamak amacıyla, “Gazavât-ı Hayreddin Paşa” (Barbaros Hayreddin Paşa’nın Hatıraları) adıyla yayımlanan kitabında kendi yapıp ettiklerini kendine özgü samimi üslûbuyla nasıl anlatmışsa onu merkeze alıp, çeşitli tarih kitaplarında ve ansiklopedilerde yer alan önemli bilgilerle de bu esas-lı hikâyeyi harmanlayarak siz değerli okuyucularımızın istifadesine sunmayı vazife bildik. “Barbaros Hayreddin Paşa – Akdeniz’in Reisi” adıyla kaleme aldığımız kitap, geçen hafta Pınar Yayınları tarafından yayımlandı hamdolsun.
“Er odur ki dünyada koya bir eser;
Esersiz kişinin yerinde yeller eser”deyişini hatırlatan Hayreddin Paşa hatıralarını niçin yazdırdığını şöyle anlatır: “Murâdî (tarihçisi) benden dinlediklerini, kendi gördüklerini ve öteki reislerden duyduklarını kaleme aldı. Böylece bu eser meydana geldi. Hemen vasiyetim, işbu kitabı okuyan din karındaşlarımın beni, yoldaşlarımı ve bütün mücahidleri hayır dua ile yâd kılmalarıdır (anmalarıdır), vesselâm.” Biz de vasiyetine uyarak, onu hayır dualarla analım. Allah rahmet eylesin.
Ağabeyi Oruç Reis, cihad için yola çıkarken şöyle dua edermiş:
“Ya İlâh-el Âlemîn! İzzetin, celâlin hakkiçün ve habibin Muhammed Mustafa hakkiçün ve cemi enbiyâ ve evliyâ hakkiçün, ben zayıf kulunu din düşmanı olan küffâr-ı hâksâr üzerine mansur eyle... Fi sebilillâh gazaya niyet ettim. Can ü başımı bu yola kodum... Bismillahirrahmânirrahîm. Tevekkeltü ‘alâllah.”
Bir gazada kardeşi İlyas şehid, Oruç da esir edilince Hızır Reis perişan olur… Sonunda “Hüküm tek ve kahhar olan Allah’ındır” deyip;
“Olacak olsa gerek çâr ü nâ-çar (ister istemez),
Gerek kalbin gen (geniş) tut gerek dar” sözüne uyarak işe çare düşünmeye başlar…
Esir olan Oruç ise bir gece sabaha kadar Rabbine şöyle yalvarır: “Yâ İlâh-el Âlemîn! Bütün kimsesiz kalmışlara derman senden olur. İbrahim Peygamber’e Nemrud’un ateşini gülistan (gül bahçesi) eden sensin. Bütün zorlukları kullarına kolay eden sensin. Habibin Muhammed Mustafa hakkı için, ben biçare kuluna dahi medet ve inayet (yardım) edip beni şu belâ girdabından kurtar!”
“Sultanü’l-Mücahid” Gazi Hızır Hayreddin’in Allah yolunda cihad aşkı çok samimidir. Demiştir ki: “Adalet ile hareket eden gazileri Allahu azîmüşşân din düşmanı olan kafirler üzerine mansûr ve muzaffer eylemez mi? Yolunca gidilirse, düşman İslâm’a (karşı) hiçbir şekilde zafer bulamaz. Mağlup olursak kusur hep bizdedir. Hemen Allahu azîmüşşân, Habib-i Ekremi hürmetine karada ve denizde asâkir-i İslâm karındaşlarımızı düşman üzerine mansûr ve muzaffer eyleyivere. Âmin yâ Rabbe’l-âlemîn.”
Hızır Reis, ağabeyleri İshak ve Oruç reislerin şehadetine çok üzülür. Onu dinleyelim: “…Üzüntüden helâk olayazdım. Karındaşlarım Oruç ile İshak’ın ve bunca gazilerin gamına düştüm. Yemeden içmeden kesilip kimse ile görüşemez oldum. Sonunda aklıma zarar gelecek oldu. “Lâ havle ve lâ guvvete illâ billâhi’l-‘Aliyyi’l-‘Azîm” deyip aklımı başıma topladım. “Küllü nefsin zâigatü’l-mevt (Her nefis ölümü tadıcıdır)” ayetince (Âl-i İmran 185; Ankebût 57), Allah Teâlâ hazretlerinin kaza ve kaderine razı olup “el-hükmü lillâhi’l-Vâhidi’l- Kahhâr (Hüküm Tek ve Kahhâr olan -hiçbir şekilde mağlup edilemeyen- Allah’a aittir)” (Yusuf 40, 67; Mümin 16) dedim… Kışı, melûl mahzun Cezayir’de geçirdim. İbadet ve taatle meşgul oldum. Amma karındaşlarımın ateşi bir an yüreğimden çıkmadı. Onları andıkça gözyaşı döktüm…”
Denizde ve karada küffara aman vermeyip Akdeniz’i “Osmanlı gölü” haline getiren Barbaros Hayreddin Paşa, 5 Temmuz 1546’da vefat eder. Sağlığında Beşiktaş’ta yaptırdığı medresenin yanındaki türbesine defnedilir. Ölümüne “Mâte Reîsü’l-bahr 953” (“Denizin Reisi öldü”) sözü ebced hesabı ile tarih düşürülür. Mekânı Cennet olsun.
Kaynak / Yeni Akit Gazetesi