ABD Başkanı Joe Biden Kabil yönetimine bağlı ordunun Taliban’la baş edebilecek yetkinlikte olduğunu savunmuştu. Taliban ile imzalanan anlaşmaya da atıf yapan Biden, “Taliban’a güvenmiyorum, Afgan ordusunun kapasitesine güveniyorum” demişti. Taliban’ın hiçbir mukavemetle karşılaşmadan Kabil’i ele geçirmesiyle birlikte bu ordunun kağıttan kaplan olduğu anlaşıldı. Afganistan’ın çok hızlı şekilde Taliban’ın kontrolü altına girmesi Biden’ı fena halde şaşırtmış görünüyor. “Tüm riskler için gözümüz açıktı ve tüm ihtimaller için plân yapmıştık” diyen Biden “gerçek şu ki her şey beklediğimizden daha hızlı gerçekleşti” diye konuştu. ABD Genelkurmay Başkanı General Mark Milley ise “Benim için veya herhangi bir kimse için ordunun ve hükümetin 11 gün içinde çökeceğine dair hiçbir emare yoktu” dedi.
Gerçekte ortada da ne doğru düzgün bir yönetim, ne de söylenildiği gibi güçlü bir ordu vardı. ABD ne derse onu yapmaya hazır kukla bir yönetim ve kağıt üstünde kaplan gibi görünen bir ordu vardı. ABD’den Kabil yönetimine akıtılan paralarsa alt katlara inmeden buharlaşıyordu. ABD’nin malî ve askerî desteği aradan çekildiğinde Kabil yönetiminin fazla dayanamayacağı gün gibi ortadaydı. Aslında hükümranlığını ABD’nin askerî desteğine borçlu olan birçok ülke için de geçerli bir tespit bu. Hatırlayacak olur iseniz önceki ABD Başkanı Trump 2018’de bir mitingde yaptığı konuşmada Suudi hanedanını kastederek “Sizi biz koruyoruz, eğer biz olmazsak orada iki hafta oturamazsınız” demişti. Bu sözler Afganistan‘daki gelişmelere cuk diye oturdu. ABD aradan çekildi, 2 hafta bile geçmeden ortada ne yönetim kaldı, ne de ordu.
Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belliydi. “Washington Post” gazetesi 2019’da Afganistan savaşıyla ilgili 2 bin sayfalık “Pentagon belgeleri”ni yayınlamıştı. Bu belgelere göre yetkililer 18 yıl boyunca Afganistan’daki savaş hakkında gerçeği saklamışlar, yanlış olduğunu bildikleri halde pembe tablo çizmişler, savaşın kazanılmaz hale geldiğine dair kanıtları ise gizlemişler. Özetle söylemek gerekir ise sorumlular Afganistan’ı bir “Potemkin Köyü” olarak göstermişler.
Ruslar 1783’de Kırım’ı ilhak etmiştiler. Çariçe II. Katerina, sırdaşı General Potemkin’i vali olarak atamıştı. Keyif düşkünü Potemkin Kırım’ı imar ettiğine Çariçe’yi inandırmış idi. Çariçe, de Kırım’ın Rus idaresi altında ne kadar gelişip serpildiğini Avrupalı misafirlerine göstermek amacıyla bölgeye bir gezi düzenlemek istemiş. Kurnaz Potemkin Çariçe’nin gemiyle yapacağı geziyi haber alır almaz Kırım sahillerinde panolardan sahte köyler inşa etmiş. Çariçe ve misafirleri uzaktan güzel görünen sahte köylere gemiden el sallarken bir hayli neşelenmişler.
Gerçekler kağıt üstünde gösterilenlerden çok farklıyken neden Amerikan kamuoyu Afganistan’da her şeyin yolunda gittiğine inandırılmak istendi? Yalanlar sadece Afganistan ile ilgili değildi elbette. Dönemin ABD Başkanı George W. Bush ve etrafındaki İsrail yanlısı Neoconlar, Saddam Hüseyin’in kitle imha silahları depoladığı yalanıyla Amerikan halkını aldattılar. Dönemin ana akım Amerikan medyası da Neoconlar’ın kirli yalanlarına ortak oldu. İddiaları kuşkulu bulan aydınlarıysa “vurun kahpeye” misali taşa tuttular, itibarsızlaştırdılar.
Irak ve Afganistan’da olduğu gibi Vietnam Savaşı’nda da Amerikan halkına yalanlar söylendi. Peki neden yenilgiler zafer, başarısızlıklar başarıymış gibi gösteriliyor, neden gerçekler örtbas ediliyor? Kimler bu savaşlardan, savaşların devam etmesinden yarar sağlıyor? ABD’nin Afganistan ve Irak işgallerinde harcadığı paranın beş altı trilyon doları bulduğu söyleniyor. Sözde ‘Terörle Savaş’ kumpanyaları da dikkate alındığında rakamlar çok daha yükseliyor.
Amerikan halkının cebinden çıkan trilyonlarca dolar savaşlardan ve kaoslardan beslenen “Askeri-Endüstriyel Kompleksi”nin kasalarına akıyor. Tabii bu dolarların bir kısmı şahin politikacılara, lobilere, medya ağlarına, sözde düşünce kuruluşlarına, yerel savaş baronlarına, kukla yönetimlerin üst sınıflarına pay ediliyor. Her biri kendi rolünü oynuyor. Milyonlarca insanın kaybını, acılarını zerre umursamıyorlar. ‘Amerikan istisnailiği’, ‘vazgeçilmez ulus’, ‘ulus inşası’ gibi kibir abidesi emperyalist fantezilerse havalarda uçuşuyor. Olan-biten bu.
Kaynak / Yeni Şafak Gazetesi