ABDULKADİR TURAN - SOSYALİZMİN KÜRTLERE YAŞATTIKLARI!

ABDULKADİR TURAN - SOSYALİZMİN KÜRTLERE YAŞATTIKLARI!

ABDULKADİR TURAN - SOSYALİZMİN KÜRTLERE YAŞATTIKLARI!


İslam’a karşı köklü bir mücadele verilirken Müslümanların sorunlara yüzeyden bakmak zorunda bırakılmaları, çağın musibetlerindendir.

Sosyalist gruplar, siyasî çizgileri açsından bugün, dünya görüşlerine tam zıt bir konumda oldukları hâlde İslam’a karşı düşmanlıkta 20. yüzyılın ilk üç çeyreğinden çıkmış değiller. Hatta Sosyalist kimliği koruduklarına sadece İslam’a düşmanlık yaparak kanıtlamak gibi bir vaziyet içindeler. Buna karşı, onların Sosyalist olduğunu bile ifade ettiğinizde çağı okumaktan uzak muhafazakârlarca yadırganıyorsunuz. Oysa aynı muhafazakârlar, geçmişte İslam’a karşı olan herkese “Sosyalist” diyorlardı. Bu tutarsızlık, Sosyalistlere alan açıyor. Onlara, yol açtıkları felaketlere rağmen hâlâ siyaset yapma olanağı veriyor.

Sosyaliste Sosyalist demediğimizden Sosyalistler, yüz yılda işlediği katliamların, ettiği işkencelerin, yaşattığı hayal kırıklıklarının yükünden kurtularak bir “barış havarisi” edasıyla gülücükler dağıtabiliyor.   Sosyalizmin uydurma ve çarpıtma üzerine kurulu propagandası, ideolojik yanının öldüğü bir çağda bu sayede iş görebiliyor. Dünü bilmeyen gençler, gülücükler dağıtan Sosyalist propagandacıları bundan dolayı “barış elçisi” zannedebiliyor.

Analizimizde bu bağlamda Sosyalizmin Kürtlere bakan yanını, onlara yaşattığı felaketi ele alacağız.

KÜRTLERİ YERİNDEN EDEN İLK İDEOLOJİ

Kürtler, İslam’dan önce yurtlarından edilmiş ve oldukça dar bir alana hapsedilmişlerdi. İslam, o dar alanın kapısını açtı, Kürtleri tarihin hapishanesinden, yüzyılların zindanından kurtardı.

İslam, Kürtlerin yurtlarını genişletti, nüfuslarını kat kat çoğalttı ve onların dünyaya alim ve komutan olarak yayılmasının önünü açtı.

İslam’ın bahşettiği bu kazanımlarla Kürtler, Kafkasya’ya yerleştiler, orada Şeddadîler gibi saygınlıkları yüzyıllara yayılan hanedanlar kurdular, nüfuslarının azlığına karşın, nüfuzda doruğa ulaşarak stratejik bir geçiş noktası olan o coğrafyaya hükmettiler.

Osmanlı-İran, Osmanlı-Rus, İran-Rus savaşları Kürtlerin Kafkasya’daki nüfuzlarını azalttı. Ama zorlu süreç, asla Kürtlerin Kafkasya’dan çıkmalarına yol açmadı. Hâlbuki Sovyetler Birliği devrinin daha başında Komünist Partisi’nin Genel Sekreteri Yoldaş Stalin, bir çatışma, bir isyan söz konusu olmadan Kürtleri Kafkasya’dan sürdü, onların oradaki varlığına kindarca son verdi. Komünist Genel Sekreterin Orta Asya’ya tamamen güvencesiz sürdüğü Kürtlerin önemli bir kısmı yol koşullarında can verdi.

Stalin, Lenin’le birlikte geniş Sovyet coğrafyasının buzullar içindeki küçük kasabalarına bile muhtariyet vermişken ne diye kendi çağında her tür siyasi haktan mahrum bırakılan Kürtlere karşı böyle kindarca davrandı? Bu, hiçbir zaman anlaşılmış değildir. Ama galiba onun kini, Kürtlerin Kafkasya’da Gürcüleri dize getirmelerinden kaynaklanmıştır.  Zira Stalin, bir ihtimal Yahudi kökenli olsa da kültürel olarak Gürcü kabul edilir.

Tarihin yükünü zavallı bir halka yükleyecek kadar vicdan ve izandan yoksun olan böyle birini “kurtarıcı” gören, onun posterlerini evlerine asan sözde Kürt Sosyalistlerde “akıl” namına bir şey bulunabilir mi? Kürtleri yurdundan edip katliama uğratan dünün zaliminin posterleri ile büyüyen birilerinden makul düşünceler dinlenebilir mi? Hayır.

Fakat Sosyalist propaganda öylesine kör edicidir ki halk, gözleri böylesine kör edilmiş birilerinin Kürtleri kurtarabileceğine inandırılmıştır. Bu husus, Sosyalist propagandanın daima ciddiye alınması gerektiğini gösterir.

KÜRTLERİ ÖZLERİNE YABANCILAŞTIRAN İDEOLOJİ

Batılılaşma, İslam alemine sirayet ettiğinde pek çok toplum ona karşı direnemedi. Buna karşı Kürtler, ilk Batılılaşma dalgasından hiç etkilenmediler.

Bunun üzerine uluslararası sistem, ulus devletlerin baskıcı yönetimlerini kullanarak Sosyalizmi Batılılaştırıcı uç ve zorba bir ideoloji Kürtlere musallat etti.

Kürt gençliği tarihte ilk kez, Sosyalizm üzerinden özüne yabancılaştı. Sosyalist propagandaya kadar yaklaşık 1350 yıl geçmesine rağmen Kürtler, İslam medeniyeti içinde kılık kıyafetlerini koruyorlardı, folklorlarını yaşatıyorlardı. Aynı tarihsel süreçte edebiyatlarını ise doruğa çıkardılar.

Buna karşı Sosyalizm, birkaç yıl içinde üstelik, hiçbir zaman İslam’ın siyasi hakimiyet düzeyine de ulaşmadan Kürtlere kılık kıyafetlerini, folklorlarını unutturdu. Sosyalizm ortaya; alkole, fuhşa uyuşturucuya müptela, bir gençlik çıkardı.

Bu üç tabakalı bir yabancılaşmadır:

Sosyalizm, ilk tabakada Kürt gençliğini Nazım Hikmet gibi Sosyalistler üzerinden yerelde yabancılaştırdı. O güne kadar hiçbir şekilde dillerini terk etmeyen gençler Sol yazar ve şairler üzerinden başka bir dil evrenine geçtiler.

Sosyalizm, ikinci tabakada Kürt gençliğini, başta Sosyalistler olmak üzere Batılı yazar ve çizerlerin eserleri üzerinden özlerine yabancılaştırdı. Dikkat çekici bir husus olarak İslâmî dönemde Arapça, Farsça, Türkçe (Osmanlı Türkçesi) gibi dillerle haşir neşir oldukça Kürt dili ve edebiyatında yol alan Kürtler, Batılı yazar ve çizerlerle tanıştıkça dil ve edebiyatlarına yabancılaştılar.

Sosyalizm, üçüncü tabakada Kürt gençliğin anarşist, bohem bir “post Sosyalizm” kültürüne sevk etti. Kürt genci, bugün sadece Stockholm, Paris sokaklarında değil, Diyarbakır sokaklarında bile evrensel/enternasyonal görünme adına garip kıyafetlere bürünebiliyor. Bu, bütün dünyanın lümpenleşme dediği çok derin, çok uç bir yabancılaşmadır.

Özüne bu kadar yabancılaşan bir Kürdün kimliğini koruması mümkün müdür? İsveç’te, Fransa’da Kürtlük namına sadece dili kalan birinin çocuklarının Kürt kalabileceğini iddia edebilecek bir sosyolog var mıdır?

İslam, Kürt kimliğinin özüdür. Kürtlük, İslamsız bırakıldığında varlığını koruyamaz. Buna en büyük iki kanıt, Yezidilerin durumu ile sekülerleşen Kürt hanedanlarının tarihten silinmesidir. İşte Ermenistan Yezidileri. Bizzat Ermeni hükümetine başvurarak kendilerini Kürt kimliğinin dışına attılar. Onlardan önce Irak Yezidilerinin büyük kısmı Saddam’a başvurmuş ve kendilerini Kürt kimliğini dışına atmışlardı. Hanedanlara gelince hani Bedirhanlar hani Cemilpaşazadeler… İslâmî kimliklerini terk eden bu tür hanedanlardan geriye Kürt kalmış mıdır? Üstelik onlar 20. yüzyılda katliama da uğramadılar. Halbuki büyükleri idam edilen nice şeyh ailesi bugün Kürtler içinde gür bir boy olarak varlığını sürdürmektedir.

Hülasa Kürtlerin Batılılaşma ile birlikte hayati sorunlarından biri, özlerine yabancılaşmak ve erimektir. Sosyalizm de Batılılaşmanın bir kanadı olarak buna katkı veren bir ideolojidir.

Sosyalistler, geçmiş adına ne varsa inkâr ettiler, imha etmeye kalkıştılar ama Kürtler için bir gelecek inşa etmediler.

Bunun için bir “öz eleştiri” yapmak yerine, bunun üzerine düşünmeyi dahi yasaklayan, bundan söz etmeyi dahi ihanet sayan Sosyalistler, Kürtleri nasıl erimekten kurtaracak?  

Bugün bütün dünya toplumları, millî kimliğin korunmasında dinin yerini yeniden keşfediyor. Buna karşı sözde Kürt Sosyalistler tam aksi yönde yol almaya devam ediyorlar. Dünyanın bu kadar gerisinde kalan bir topluluk, neden Kürt halkını temsil etsin? Temsil etmesi durumunda Kürtlerin sorunlarına çözüm bulabilirler mi?

KÜRTLERİ BÖLEN İDEOLOJİ

İslam’ın Kürtler için en büyük kazanımlarından biri onları bütünleştirmesidir. Kürtler bu sayede, henüz ilk dönemde siyasi bir yapı kurmayı başardılar, o günün dünya koşullarına uygun olarak Şeddadiler, Mervaniler, Eyyûbîler gibi iktidar alanları oluşturabildiler; Osmanlılarda diğer toplumlardan dahi daha avantajlı bir konum elde edebildiler.

İslam dünyasındaki Batı istilası, Kürtleri paramparça etti, Kürtlerin Kafkasya kolunu neredeyse imha ederken diğer kollarını da böldü. Kürtler, buna karşı geniş çatılı bir mücadele tarzı başlattılar. İran ve Irak’taki çatı yapıların genişliği bunun açık kanıtıdır.

Sosyalizm, 20. yüzyılın karanlığı içinde millî bir mücadele oluşturmayı başaran Kürtleri sağ ve sol diye böldü. Bunun neticesinde İran’daki Kürt hareketi tarihi bir darbe alırken Irak’taki Kürt hareketi amaçlarına ulaşmakta gecikti. Sosyalistlerin 1970’li yıllardan itibaren Suriye Kürtlerine yaşattıkları ise oldukça rencide edicidir. Neticede bugün sözde orada özerk bir yönetim oluşturulmuştur. Oysa herhâlde şu anda dünya Kürtleri arasında en büyük mülteci kütlesini Suriye Kürtleri oluşturuyor ve Sosyalistler, onların acılarından söz etmeyi bile ihanet sayıyorlar.

Lâkin, Sosyalizmin Kürtler arasında oluşturduğu bölünme de yabancılaşma gibi katman katmandır. Onun ilk katmanı Sağ ve Sol bölünmesidir.

İkinci katmanı ise Sosyalistlerin iç bölünmesidir. 1970’li yıllardan itibaren o kadar çok Sosyalist grup türedi ki 1970-1980 aralığında onlar arasındaki çatışma, bir kuşağı resmen yok etti. Onları çatışmaları yüzünden nice kişi umudunu yitirdi, onların ideolojik bağnazlığı yüzünden nicesi ülkücülüğe bile yöneldi.

Sosyalistler, bu karanlık süreci de yaşanmamış sayıyorlar, birbirlerini ihbar etmelerinden yaşanan işkenceleri, birbirlerini kurdukları pusulardan yol açtıkları can kayıplarını hatırlamayı bile düşünmüyorlar.

Vaka Türkiye örneğinde PKK sürecine gelindiğinde bu Sosyalist yapı, Suriye BAAS rejimi-Fransa ortaklığının sağladığı zeminde ve İngiliz radyonun BBC’nin geniş propaganda imkânlarıyla Kürtler üzerinde tahakküm kurma boyutuna ulaştı. Ama çok çelişkili bir şekilde başlangıçta Maocu Türk Solunun desteğini alırken güç bulunca Leninist Türk Soluna sığındı. Oradan medet umdu. Kürtleri fena halde rencide etti.

PKK, değersizlikte değer arayarak Kürtleri İslam’dan koparmayı, onlarının kurtuluşunun ilk adımı saydı, eylemlerini o yönde yaptı. Bugünün onun siyasi çizgisinin eseri olarak milyonlarca Kürt, bulunduğu coğrafyadan kopmuş, metropollerde değerlerinden soyutlanma ile baş başa perişan durumdadır.

PKK önderliğindeki Sosyalistler, Milyonlarca Kürde İslam’dan uzaklaşırsak haklarımızı verirler, dilimize kavuşacağız, dediler. Kürtler, dinlerinden uzaklaştılar ama dillerine kavuşmak bir yana, dilleriyle beraber her şeylerini unuttular, memleketlerinde bey iken başkalarının kapısının ğulamı oldular.

Sosyalistler, yol açtıkları bu tehcir ve felaketle de ilgili hiçbir “öz eleştiri” yapmıyorlar. Aksine yollarına inatla devam edip değersizliğin sıfır altı noktası eşcinsellik gibi insanlığın karşı durduğu eğilimleri Kürt gençleri arasında yaymak için dernekler kuruyorlar, yayınlar yapıyorlar. Bu, halkına ihanet değil de nedir?

Böyle derin bir ihanetin içinde olanların hangi vaadi doğru olabilir?  

KÜRT HAK ARAYIŞINI “ALEVİLEŞTİRMEK”

Kürt siyasal hak arayışı, Sosyalist evreye kadar kazanım odaklıdır. Kürtler, karşılarındaki yapıların inancına ve siyasi duruşuna bakmadan gasp edilen haklarını elde etmek için çalıştılar. Haklarının bir kısmını almayı, bütününe kavuşmak için basamak gördüler. Sosyalist süreç bunu ters yüz etti; Kürt siyasal mücadelesini bir bakıma “Alevileştirdi”.
Siyasal mücadelede "Alevileşme”, hak kazanma ve hakka kavuştuğunda tatmin olma odaklı bir anlayışa karşı, mücadeleye devam etmeyi kutsamadır. Bu anlayışta, hakkına kavuşmak değil, karşı çıkılan yapının karşısında durmak yüceltilir. Bu yaklaşımla, Alevilerin Osmanlı ile mücadelesi yüzyıllara yayılmış ve Aleviler, bu mücadeleden hep zararlı çıkmışlardır. Ama esas olan direnmek olduğundan bu mücadele tarzı genel olarak Alevi yapılar tarafından sorgulanmamıştır. Alevi yapı, adeta hak kazanmayı, hak verene teslim olma, ona benzeme ile eş değer görmüş, bir hakkı almayı kabul edeni ihanetle itham etmiştir. Kim kendilerine karşı müsamahakâr yaklaşmışsa en çok düşmanlık ettikleri bile olmuştur.

Sosyalizmin Kürt siyasal mücadelesini getirdiği nokta tam da budur. Sosyalistler, son dönemde Kürtlere yönelik hiçbir iyileştirmeyi takdir etmediler. Hatta iyileştirmeye düşman kesildiler. Öyle ki kendileri de işkencelerin mağduru olmalarına rağmen Türkiye’de işkencenin genel olarak tarihe karışmasını bile “oyun” gördüler.

Onların bu yaklaşımı yüzünden Kürt kitleler hak arayışı konusunda hayal kırıklığına uğrarken Sosyalistler, bu mücadele tarzını sorgulamadıkları gibi sorgulayanları da aynen klasik Alevi yaklaşımı içinde ihanetle itham ediyorlar.

ABD’NİN PROPAGANDASINI YAPTIĞI SOSYALİZM

Geçmişte BBC, PKK’nin propagandasında nasıl bir rol oynamışsa bugün başta Amerika’nın Sesi (VOA) olmak üzere Batılı haber ajansları öyle bir rol oynuyorlar. Bu ajanslar, PKK’nin siyasal uzantılarını insan hakları sevdalısı ve demokrat diye lanse ediyorlar.

Acaba ABD, PKK’nin son Türkiye seçimine kadar uzanabildiği her noktada seçmeni kendi siyasi yapılarına oy vermek için defalarca tehdit ettiğini bilmiyor mu? HÜDA PAR’ın katıldığı seçimlerde buna ek olarak PKK’nin “HÜDA PAR’a oy vermeyin!” diye seçmeni ayrıca üç kez daha tehdit ettiğini bilmiyor mu? Biliyor elbette.

ABD, İslam aleminin neresinde İslâmî kesimlerin serbest seçimlere katılmasından memnun kaldı ki Kürtler için memnun kalsın!

Bütün mesele budur. Buradaki Sol yapılar, açıkça taşeronluk yapıyorlar ve gülen yüzlerine karşı, barbarca bir yaklaşımla herkesi “Bolşevik” olmaya zorluyorlar.

Buna rağmen hâlâ gece bir Bolşevik olarak rüya görüp gündüz bir ispiyoncu olarak ABD’ye hizmet eden Sol yapılardan beklentisi olan mı var?

Ne yazık ki ciddiye alınmayan Sol propaganda sayesinde var.